Tabi bu yazıları yazdıktan sonra birçok blog yazarından emailler aldım. Birçoğu pozitif yorumlar, genel sorular, nasıl para kazanabiliriz tarzı yol gösterme talepleri idi.
Ancak gerek Türkiyede gerekse ABD'de düzenli blog yazanların yaşadığı en büyük ortak sorunlardan birisi blog yazarken çok vakit kaybetmek. Bu nedenden dolayı da düzenli blog yazamamak.
Bazıları para kazanmak amacı ile blog yazar ve bir blog yazısı için harcanan saatler nakit olarak geri dönebilir. Ancak bu blog örneği gibi kişisel blog yazanlar için her gün bir blog yazısına saatler harcamak ekonomik olarak çok lüks bir durum.
Bu durumda önünüze iki alternatif çıkar, ya bu benim kişisel blogum, istersem bir sene yazmaya ara veririm, ama yazarsam uzun ve kaliteli yazılar yazarım dersiniz, ya da arada kısa da olsa blogumu güncel tutmalıyım ve okuyucu kitlem ile kopmamalıyım dersiniz.
Şahsen bir senenin üstünde kişisel blogumu güncellemediğim oldu ve bunu çok yoğun olduğum bahanesi ile kendime açıkladım. Burası benim kişisel blogumdu ve kişisel markamın olduğu bir blogda kalitesiz hiçbir yazı olamazdı.
Sadece Uzun Blog Yazısı mı Kalitelidir?
İyi araştırılmış, uzun ve kaliteli bir blog yazısının kalitesini kimse tartışamaz.
Birkaç gün önce Groupon modeli ve Grup Alışveriş Siteleri üzerine üç yazılık bir blog yazı dizisi hazırladım. Bu üç yazıya toplamda sanırım 15-20 saat vakit harcadım. Bu sürenin içinde ön araştırma, yazıların yazılması, kontrol edilmesi ve grafiklerin eklenmesi var. Son yazım Grup Alışveriş Sektörünün Geleceği tek başına 3200 kelime civarı bir içeriğe sahip.
Blog yazanlar iyi bilir. 500 kelimelik bir blog yazısı uzunluk olarak gayet kıvamında bir yazıdır. Kişinin yazı tarzına göre 300 kelimede de çok şey anlatılıp, paylaşılabilir. Ancak ayrıntılı bir sektörel analiz yapıyorsanız bu yazı kesinlikle 500 kelime ile doyurucu bir yazı olmaz.
Ama ben dahil, birçok bloggerın yaptığı en büyük hata, daima bu şekilde uzun, ve içeriği yoğun yazılar yazmamız gerektiğini düşünmemiz.
Bu arada Grup Alışveriş Sektörü ile ilgili yazdığım yazı doğal olarak hem çok okundu, hem de sosyal medyada çok paylaşıldı.
Bu tarz uzun bir yazının çok okunması ve paylaşılması, kısa bir yazıda bu başarıya ulaşamayacağımı mı gösterir? Hemen başka bir örnek ile bu soruya cevap vermeye çalışayım.
10 Dakikada Yazdığım Bir Blog Yazısı
20 Ekim'de grup alışveriş yazılarımın üçüncüsünü yayınladım ve 21 ekimde daha kısa ve öz bir yazı yazmak için bilgisayar başına oturdum.
Hedefim çok kısa, ama paylaşmak istediğim önemli noktayı çok net sunabilecek bir yazı yazmaktı, ve Sosyal Medya Takibi Nasıl Yapılmaz adlı yazımı kaleme aldım.
Bu yazıyı yazmak tam 10 dakikamı aldı. Bu 10 dakikaya yazının yazılması, iki grafiğin photoshoplanması ve son kontrolü de dahil. Bu yazım tam 270 kelime tuttu. Bir önceki 3200 kelimelik yazıya kıyasla çok kısa bir yazı oldu.
Ama seçtiğim konu, kullandığım başlık, ve verdiğim örnekle, bu kısa yazı, tam nokta atışı bir yazı idi.
Sonuç olarak Sosyal Medya Takibi Nasıl Yapılmaz yazım neredeyse Grup Alışveriş Sektörünün Geleceği yazım kadar sosyal medyada paylaşıldı ve ses getirdi.
Peki 10 dakikada yazdığım bir yazı neredeyse 7-8 saat harcadığım bir yazı kadar dikkati nasıl çekti?
10 Dakikada Ses Getirecek Blog Yazısı Nasıl Yazılır
Hızlı ve paylaşılmaya değer bir blog yazısını 10 dakikada nasıl yazdığımın reçetesini sizlerle paylaşıyorum:
Günlük yaşamımda gerek online, gerekse offline ortamlarda dikkatimi çeken, blog yazısı olabilecek konuları, sadece başlık olarak bile olsa bir kenara not ediyorum. Genelde blogumda, FİKİRLER başlıklı draft bir post oluyor ve bu fikirleri buraya kaydediyorum. Yazdıkça da bu listeden siliyorum. Bu şekilde, bilgisayar başına geçince, fikir bulma sorunu yaşamamış oluyorum.
Bazı konular üzerine yeni konular açıp, önemli linkleri konu altına kaydediyorum ve ön araştırma sürecini yazarken hızlandırmış oluyorum. Bazen aylarca draftte yazılmayı bekleyen konular olabiliyor. Eğer bu konunun zaman açısından bir sorunu yoksa draftte beklemesini problem yapmıyorum.
Hızlı bir yazı için, özellikle 10 dakikada yazılacak bir yazı için tek ana fikre odaklanıyorum. Konuyu alt başlıklara bölüp uzatmıyorum. Eğer mutlaka bahsedilmesi gereken alt başlıklar varsa, yeni blog yazısı olarak ayırıyorum.
Tembellik yapmıyorum. Eğer kesin bir yazı yazacağım diye bilgisayar başına oturursam, kendi kendime bahaneler üretmiyorum ve yazıya odaklanıyorum.
Ön araştırmam bitince, Twitter, Gmail, Friendfeed, Skype vs gibi yazmamı engelleyecek bütün siteleri ve servisleri kapatıyorum. Çünkü aşırı bilgi yüklenmesi (information overload) blog yazarken de en büyük düşmanım oluyor.
Yazış dilime ve imla hatalarına çok önem vermiyorum. Gönül ister ki, kişisel blogumda bile profesyonel bir editor yazılarımı kontrol etsin. Ama gerçek hayatta bu biraz zor. Özellikle ilk başlarda Türkçe yazarken her kelimenin tam Türkçesini bulmak için seslisözlükte çok vakit kaybediyordum, ancak belli bir süre sonra daha hızlı içerik üretmek için konuya odaklanmaya karar verdim. Sonuçta akademik bir kitap yazmıyorum, çoğu yazımı kontrol etmeye bile fırsat bulmadan yayınlıyorum. Kişisel bir blogda önemli olanın doğru içeriğin paylaşılması olduğunu düşünüyorum.
Peki 10 dakikada ses getirecek ve kaliteli bir blog yazısı bu kadar kolay yazılıyorsa neden herkes, her gün onlarca blog yazısı yazmıyor ya da onlarca blogu düzenli yazamıyor?
Çünkü yazmak kolay bile olsa, esas zor olan; Yazacak fikirler bulmak.
Çok kısa bir sürede, kaliteli blog yazıları yazmak için daha çok okumak, araştırmak, öğrenmek, kendini geliştirmek ve tecrübe edinmek gerekiyor. Bunlar da 10 dakikadan daha uzun sürüyor.
Ancak 10 dakikada, ses getirecek bir blog yazısı yazmak istiyorsanız, paylaştığım tavsiyeleri uygulamanızı tavsiye ederim.
Moderatör tarafında düzenlendi: