Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan genel geçer bir kaideyi yinelemiş oldu ve Zarrab için; Bir insan için suç sabit olmadıkça o insan suçlu olmaz. dedi.
Kendilerine bu sözlerinden dolayı müteşekkirim. Çünkü bizzat Başbakanımızın ağzından, çeşitli vesilelerle sadır olan nefret söylemleri arasında öyle sözler var ki masumiyet karinesini en orta yerinden kör testereyle kesiyor.
Meydanlarda ve Diyanet İşlerinin bir toplantısında sarf ettiği sözlerini unutmamıza müsaade etmeden basın toplantısında yine suçlamalarına devam etti: Dünyanın bir ucundan Türkiye yönetilmez.
Yaptığı hayır işleri(!) dolayısıyla savunduğu Rıza Zarraba mukabil, ülkeye menfaati ve faydası dost ve düşman tarafından takdir edilmiş Hocaefendiyi ise, isim vermeden eleştirmeye devam ediyor.
Evet, yine Hocaefendiyi kastettiği anlaşılan sözlerine sonuna kadar katılıyorum ve görüyorum ki Maalesef Türkiye, içindeyken bile doğru düzgün yönetilemiyor. Mümkün mü uzaktan yönetilsin!
Ekrandan geçen altyazıya müdahale edilen ülke
Başbakanımızın miting meydanlarında meze gibi kullandığı bir kasetin varlığını duymayan kalmamıştır sanırım. Sahte ve kurgulanmış olduğu bizzat yetkili ağızlarca belirtilmiş olan kasetin sanki gerçekmiş gibi, Hizmet Hareketi ve Hocaefendi aleyhine parti mitinglerinde, insanları istismar etmek istercesine kullanılmasını esefle kınıyorum ve bu gibi hareketlerin yarın sevken öncesi yıllarda ki gibi kardeş kavgalarına sebebiyet verebileceğinin endişesiyle tedirgin oluyorum.
Sahte olduğunu biliyorsanız bunu kullanmamalısınız, yok eğer kullanıyorsanız bu durumda art niyet, gayet doğal aranır.
Eğer illgal yollardan ele geçirilen ses kayıtları bizzat yürütmenin başı olan Başbakanımız tarafından kullanılabiliyorsa, bu sefer herkes mübah zannederek ve Fetva büyük yerden. Ulül emre itaat gerekir. diyerek piyasaya yüzlerce kaset sürebilir.
Mesela, daha geçen gün Twitterda gezerken şöyle bir ses kaydıyla karşılaştım: Sesinden BBnımız olduğu düşünülen bir şahıs, sert bir dille, M. F. S.ı, HT kanalında altyazı olarak geçen Sayın Bahçelinin sözleri üzerinden uyarıyor. Kanal çalışanı olduğu sanılan Abdullah isimli şahıs da azardan ve uyarıdan pay ve hissesini alıyor.
Peki, fakir kardeşiniz bu ses kaydına itibar etti mi; tabi ki hayır. Çünkü olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde demokrasi var. Medya dilediği gibi haber yapabilir.
İslamcı kalemlerin meseleye yolsuzluk değil, iktidar mücadelesi olarak bakmasını da, zamanlaması açısından manidar bulduğumu ifade etmek zorundayım.
Medyanın bir bölümünün, ağız birliği yapmış gibi Milli İrade, Sağlam İrade gibi sloganları, papağan gibi tekrarlaması ve atmasıyla (varsa) yolsuzluk ve rüşveti saklamaya veya örtmeye çalışması asla vatanseverlik değildir!
Peder azarı
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanın gergin ve fevri hareketleri üzerine, haddim olmadan, bir diktatörlük değil, delik deşik olsa da demokrasinin olduğu Türkiye Cumhuriyetinde bulunduğumuzu ve aynı havayı soluduğumuzu hatırlatmak isterim.
Başbakanımızın geçen günkü basın toplantısındaki, gazetecilere karşı çocuk paylama tavırları bana, bir yurt dışı gezisi dönüşü gazeteci azarlayan eski bir koalisyon başbakanını hatırlattı, nedense!
Gelin, esprili bir şekilde haberi hatırlayalım:
Basın toplantısının bir yerinde, haddi olmadan söz alan ve üstüne üslük soru soran Zaman Gazetesi muhabirini başbakanımız haddini bildirdi.
Talihsiz soruda gazeteci Başbakan Erdoğan'a, 'MİT'in 8 ay önce Reza Zarrab ile ilgili hükümete rapor verdiği' iddiasını sordu. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"MİT, uyarı yapmaz, tespit yapar. Bir diğeri de burayla ilgili olarak da MİT'in bu tür raporlarına nüfus edecek kadar paralel yapının temsilcisi durumuna düşüyorsunuz.
Zaman Muhabirinin tekrar eden, talihsiz, soru sorma iştiyakıyla haberin Taraf Gazetesi'nde yayımlandığını söylemesi üzerine;
Müşterek çalışıyorsunuz. Söylemediğinizi söylettiriyorsunuz. Başkalarına da yaptırıyorsunuz. Bu işlere de nüfuz etme yoluna gidiyorsunuz. MİT'in belgelerine nasıl ulaşılıyor? Gizlilik kaydıyla çalıştığı halde nasıl onların eline geçiyor. Bu çok tehlikeli bir iştir. Bu şahsın kendisiyle ilgili, bir insan için suç sabit olmadıkça o insanı suçlu ilan edemezsiniz. Bunun bizim inancımızda da yeri yoktur. İsmi geçen kişi ile ilgili olarak da bana da herhangi bir suç duyurusu da gelmemiştir. Herhalde patronların da bunu duymuştur." sözleriyle muhatabı olan zavallı gazeteciye haddini bildirdi.
Şimdi meseleye gelecek olursak, Mitin elindeki bir dosyayı nasıl elinden kaçırdığı bir garip gazetecinin veya gazetelerin değil başbakanlığın derdi olması gereklidir. Ve bu merhaleden sonra asıl cevap alınması gereken soru ise bu belge mevcut mudur değil midir? Allah aşkına biri söylesin; soru zor mu?
Bir Garip Anketler
Anketlere kafayı takmak ve okumayı pek de sevmeyen bir millet olmamıza rağmen günlük bir milyon bandını çoktan geçmiş tek gazetenin yayınlamış olduğu bir seçim anketine Paralel Yapı Anketi demek bana hiç de güçlü bir hükümet partisi refleksi gibi gelmiyor. Bana göre kendinden emin bir parti bunları sinek vızıltısı gibi dinler. www.globalhaber.tv/yeni
Gönül isterdi ki, gazeteye ve anket kuruluşuna ağır hakaretler edileceğine, diğer anketlere nazaran oy oranının daha az görüldüğü bu anketi de ciddiye alarak gerekli tedbirler alınsın. İnşallah bir gün!
Nihayi sözüm
Bu ülkede PKK ve KCK gibi daha büyük dertler ve belalar varken, suç delili olabilecek herhangi bir kanıt olmadığı halde bir cemaati ve onun mensuplarını suçlamak abesle iştigaldir. 31 Mart günü, onlarca şehrimizde tehlike çanları çalıyor olabilir. Birileri eyalet olmak için referandum istedi bile.
Ahmet Alp HAN
Kendilerine bu sözlerinden dolayı müteşekkirim. Çünkü bizzat Başbakanımızın ağzından, çeşitli vesilelerle sadır olan nefret söylemleri arasında öyle sözler var ki masumiyet karinesini en orta yerinden kör testereyle kesiyor.
Meydanlarda ve Diyanet İşlerinin bir toplantısında sarf ettiği sözlerini unutmamıza müsaade etmeden basın toplantısında yine suçlamalarına devam etti: Dünyanın bir ucundan Türkiye yönetilmez.
Yaptığı hayır işleri(!) dolayısıyla savunduğu Rıza Zarraba mukabil, ülkeye menfaati ve faydası dost ve düşman tarafından takdir edilmiş Hocaefendiyi ise, isim vermeden eleştirmeye devam ediyor.
Evet, yine Hocaefendiyi kastettiği anlaşılan sözlerine sonuna kadar katılıyorum ve görüyorum ki Maalesef Türkiye, içindeyken bile doğru düzgün yönetilemiyor. Mümkün mü uzaktan yönetilsin!
Ekrandan geçen altyazıya müdahale edilen ülke
Başbakanımızın miting meydanlarında meze gibi kullandığı bir kasetin varlığını duymayan kalmamıştır sanırım. Sahte ve kurgulanmış olduğu bizzat yetkili ağızlarca belirtilmiş olan kasetin sanki gerçekmiş gibi, Hizmet Hareketi ve Hocaefendi aleyhine parti mitinglerinde, insanları istismar etmek istercesine kullanılmasını esefle kınıyorum ve bu gibi hareketlerin yarın sevken öncesi yıllarda ki gibi kardeş kavgalarına sebebiyet verebileceğinin endişesiyle tedirgin oluyorum.
Sahte olduğunu biliyorsanız bunu kullanmamalısınız, yok eğer kullanıyorsanız bu durumda art niyet, gayet doğal aranır.
Eğer illgal yollardan ele geçirilen ses kayıtları bizzat yürütmenin başı olan Başbakanımız tarafından kullanılabiliyorsa, bu sefer herkes mübah zannederek ve Fetva büyük yerden. Ulül emre itaat gerekir. diyerek piyasaya yüzlerce kaset sürebilir.
Mesela, daha geçen gün Twitterda gezerken şöyle bir ses kaydıyla karşılaştım: Sesinden BBnımız olduğu düşünülen bir şahıs, sert bir dille, M. F. S.ı, HT kanalında altyazı olarak geçen Sayın Bahçelinin sözleri üzerinden uyarıyor. Kanal çalışanı olduğu sanılan Abdullah isimli şahıs da azardan ve uyarıdan pay ve hissesini alıyor.
Peki, fakir kardeşiniz bu ses kaydına itibar etti mi; tabi ki hayır. Çünkü olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde demokrasi var. Medya dilediği gibi haber yapabilir.
İslamcı kalemlerin meseleye yolsuzluk değil, iktidar mücadelesi olarak bakmasını da, zamanlaması açısından manidar bulduğumu ifade etmek zorundayım.
Medyanın bir bölümünün, ağız birliği yapmış gibi Milli İrade, Sağlam İrade gibi sloganları, papağan gibi tekrarlaması ve atmasıyla (varsa) yolsuzluk ve rüşveti saklamaya veya örtmeye çalışması asla vatanseverlik değildir!
Peder azarı
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanın gergin ve fevri hareketleri üzerine, haddim olmadan, bir diktatörlük değil, delik deşik olsa da demokrasinin olduğu Türkiye Cumhuriyetinde bulunduğumuzu ve aynı havayı soluduğumuzu hatırlatmak isterim.
Başbakanımızın geçen günkü basın toplantısındaki, gazetecilere karşı çocuk paylama tavırları bana, bir yurt dışı gezisi dönüşü gazeteci azarlayan eski bir koalisyon başbakanını hatırlattı, nedense!
Gelin, esprili bir şekilde haberi hatırlayalım:
Basın toplantısının bir yerinde, haddi olmadan söz alan ve üstüne üslük soru soran Zaman Gazetesi muhabirini başbakanımız haddini bildirdi.
Talihsiz soruda gazeteci Başbakan Erdoğan'a, 'MİT'in 8 ay önce Reza Zarrab ile ilgili hükümete rapor verdiği' iddiasını sordu. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"MİT, uyarı yapmaz, tespit yapar. Bir diğeri de burayla ilgili olarak da MİT'in bu tür raporlarına nüfus edecek kadar paralel yapının temsilcisi durumuna düşüyorsunuz.
Zaman Muhabirinin tekrar eden, talihsiz, soru sorma iştiyakıyla haberin Taraf Gazetesi'nde yayımlandığını söylemesi üzerine;
Müşterek çalışıyorsunuz. Söylemediğinizi söylettiriyorsunuz. Başkalarına da yaptırıyorsunuz. Bu işlere de nüfuz etme yoluna gidiyorsunuz. MİT'in belgelerine nasıl ulaşılıyor? Gizlilik kaydıyla çalıştığı halde nasıl onların eline geçiyor. Bu çok tehlikeli bir iştir. Bu şahsın kendisiyle ilgili, bir insan için suç sabit olmadıkça o insanı suçlu ilan edemezsiniz. Bunun bizim inancımızda da yeri yoktur. İsmi geçen kişi ile ilgili olarak da bana da herhangi bir suç duyurusu da gelmemiştir. Herhalde patronların da bunu duymuştur." sözleriyle muhatabı olan zavallı gazeteciye haddini bildirdi.
Şimdi meseleye gelecek olursak, Mitin elindeki bir dosyayı nasıl elinden kaçırdığı bir garip gazetecinin veya gazetelerin değil başbakanlığın derdi olması gereklidir. Ve bu merhaleden sonra asıl cevap alınması gereken soru ise bu belge mevcut mudur değil midir? Allah aşkına biri söylesin; soru zor mu?
Bir Garip Anketler
Anketlere kafayı takmak ve okumayı pek de sevmeyen bir millet olmamıza rağmen günlük bir milyon bandını çoktan geçmiş tek gazetenin yayınlamış olduğu bir seçim anketine Paralel Yapı Anketi demek bana hiç de güçlü bir hükümet partisi refleksi gibi gelmiyor. Bana göre kendinden emin bir parti bunları sinek vızıltısı gibi dinler. www.globalhaber.tv/yeni
Gönül isterdi ki, gazeteye ve anket kuruluşuna ağır hakaretler edileceğine, diğer anketlere nazaran oy oranının daha az görüldüğü bu anketi de ciddiye alarak gerekli tedbirler alınsın. İnşallah bir gün!
Nihayi sözüm
Bu ülkede PKK ve KCK gibi daha büyük dertler ve belalar varken, suç delili olabilecek herhangi bir kanıt olmadığı halde bir cemaati ve onun mensuplarını suçlamak abesle iştigaldir. 31 Mart günü, onlarca şehrimizde tehlike çanları çalıyor olabilir. Birileri eyalet olmak için referandum istedi bile.
Ahmet Alp HAN