Başbakan, İkinci Evi(!) İranda
Başbakanımız daha dün İrandaydı. Bakanları ve yardımcılarıyla gittiği komşu ülkede gaz anlaşmasına imza attırıldılar, pardon, attılar.
İddia ediliyor ki İrandan 490 dolara aldığımız gazı Azerilerde 45 dolara bulabilirmişiz. Böyle bir şey söz konusuysa hükümetimizin ve büyüklerimizin elbette bir bildiği vardır demeliyiz.
Bu geziyle ilgili, bu fakir kardeşinizin değinmek istediği daha başka bir şey var. Suriye meselesi!
Çok merakımı celbetti; acaba sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Suriyede, binlerce kişiyi yargısız idamla, açlıkla ve işkenceyle öldüren Esed tarafında olduğunu defalarca ifade eden Hamaneyni ve ülkesi İranı ikna edebilmek için birkaç kelam edebildi mi? Bu yönde basına yansıyan bir tek haber bile çıkmayınca sorma hakkım doğmuş olmalı diye düşündüm. Ne de olsa başımızda Davosta İsraile bile efelenmiş, ağzının payını vermiş bir büyüğümüz; Başbakanımız var.
İran gezisine dair dikkat edilmesi gereken bir diğer mevzu ise Başbakanımızın ifade buyurdukları İranda kendimizi ikinci evimizde hissediyoruz. sözüydü. Orta asya Türk devletlerine veya Pakistan gibi çeşitli yollarla bağlarımız bulunan ülkelere yapılan gezilerde bu tarz söylemlerin yapıldığını biliyoruz. Lakin İranla oldum olası, Selçukludan Osmanlıya, yıldızlarımız uyuşmaz. Onlar Persliklerini, her halükarda bize ters durarak göstermişlerdir. Sağlam bir sunni ve ehl-i sünnet sahibi olduğuna inandığım Başbakanımızın ve özellikle bir fotoğrafta gördüğümüz, Hamaneyn karşısında sıra vaziyette duran bakanlarımızın, dört büyük halifeyi, Hz. Aişeyi ve ehl-i sünneti İranın devlet olarak sevmediğini ve hiç hazzetmediklerini bildiğini farzederek İkinci ev söyleminin bürokrasinin bir gereği olduğu kanaatini getiriyorum.
Anlaşmanın imzalanma esnasında yaşananları ise gayet komik bulduğumu söylersem beni kınamayın lütfen. Toplantıda Türk bayrağının mevcut bulundurulmaması konusuna girmiyorum fakat imzalanacak anlaşmanın Farsça olma zarureti olduğunu bilmiyordum. Zannımca koca İran devleti bir Türkçe tercüman bulmamış.
En kısa zamanda, Başbakanımızın da girişimleriyle bir Türkçe öğrenim kursu açılacağına dair inancım fazla. Zira 160 üllkeye, Hizmet Hareketi vesilesiyle girmiş bir Türkiyenin İranda hala bir kültür merkezi dahi açamamış olmasına inanamıyorum.
Devlet Adamlığı Vakarı
Devlet adamı vakarının ve şerefinin, bir teneke parçası gibi yerlere düşüp süründüğü bir başka döneme şahit olmadım. Niye böyle söylüyorsun? diye soranlara şu iki örneği vereyim;
Daha geçenlerde Süleyman Soylu, twitter hesabından Bugün Gazetesi yazarlarından, eski savcı Gültekin Avcı'yı, Göreceksin. Bana bulaşmayacaktınız! diyerek, alenen tehdit etti. Daha sonra yazdıklarını sildi ama sıkı twitter takipçileri, yaşananları çoktan arşivlerine kaydetmişlerdi bile.
Peki, Başbakanımızın bir salon dolusu Diyanet mensubu önünde milyonların sevgisini kazanmış bir alimden sahtekar ve içi boş alim müsveddesi diye bahsetmesine ne diyelim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Diyanet, siyaset karşısında hiç bu kadar lal olmamıştı sanırım. sevken darbesinde, komutanların Başörtüsü için karşı fetva verin! diye sıkıştırmalarına rağmen zamanın diyanet mensupları kesinlikle karşı çıkıp Başörtüsü dinin gereğidir. diyerek dinin izzetini korumuşlardı.
Bir o tarihteki Diyanete, bir de bugünkine bakın. Tamamıyla olmasa da bir inkısar-ı hayale uğradığımı saklayamam. İçlerinde bir nedamet taşıdıkları hüsn-ü zannından başka da bir şey gelmiyor, maalesef.
Seviye düştükçe insan elinde olmadan yerdeki çamurlarla oynamaya ve etrafına sıçratmaya başlıyor. Yanlışlıkla sıçratanlara lafımız yok ama ya bilinçli yapanlar!
Paralel Devlet Masalı
Paralel devlet masalına bizzat hükümet üyelerinin de inanmakta güçlük çektiği görülmekte. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı paralel devlet iddialarını pek gerçekci bulmadığını söyledi:
Böyle bir şey olamaz çünkü tek devlet var. Devletin yönetim şeması içerisinde, yaşanan olayları da dikkate aldığımızda paralel uygulamalara gidildiği iddiaları var. Bunların elbette ki kanıt ve belgelerle ortaya çıkması lazım. Öyle bir saptama olursa onu da hep birlikte göreceğiz."
Hükümeti daha ikna edici argümanlar ve deliller bulabilmesi şart oldu. Yoksa, henüz kendilerini ikna edememiş olanların başkalarını ikna edebilmeleri oldukça zor görünüyor.
Nihayi sözüm
Yolsuzluk iddialarını kapatmak için her türlü gündem değişikliğini yapanlara sual etmeme müsaade edin lütfen; Yolsuzluk ne oldu? www.globalhaber.tv./yeni
Not: Hocaefendinin "Savcılar, yolsuzluğun suç olmaktan çıkarıldığını bilememişler!.." sözünün çok iyi olduğunu ve haftanın en iyileri arasında gördüğümü söylemekten şeref duyarım.
Ahmet Alp HAN
Başbakanımız daha dün İrandaydı. Bakanları ve yardımcılarıyla gittiği komşu ülkede gaz anlaşmasına imza attırıldılar, pardon, attılar.
İddia ediliyor ki İrandan 490 dolara aldığımız gazı Azerilerde 45 dolara bulabilirmişiz. Böyle bir şey söz konusuysa hükümetimizin ve büyüklerimizin elbette bir bildiği vardır demeliyiz.
Bu geziyle ilgili, bu fakir kardeşinizin değinmek istediği daha başka bir şey var. Suriye meselesi!
Çok merakımı celbetti; acaba sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Suriyede, binlerce kişiyi yargısız idamla, açlıkla ve işkenceyle öldüren Esed tarafında olduğunu defalarca ifade eden Hamaneyni ve ülkesi İranı ikna edebilmek için birkaç kelam edebildi mi? Bu yönde basına yansıyan bir tek haber bile çıkmayınca sorma hakkım doğmuş olmalı diye düşündüm. Ne de olsa başımızda Davosta İsraile bile efelenmiş, ağzının payını vermiş bir büyüğümüz; Başbakanımız var.
İran gezisine dair dikkat edilmesi gereken bir diğer mevzu ise Başbakanımızın ifade buyurdukları İranda kendimizi ikinci evimizde hissediyoruz. sözüydü. Orta asya Türk devletlerine veya Pakistan gibi çeşitli yollarla bağlarımız bulunan ülkelere yapılan gezilerde bu tarz söylemlerin yapıldığını biliyoruz. Lakin İranla oldum olası, Selçukludan Osmanlıya, yıldızlarımız uyuşmaz. Onlar Persliklerini, her halükarda bize ters durarak göstermişlerdir. Sağlam bir sunni ve ehl-i sünnet sahibi olduğuna inandığım Başbakanımızın ve özellikle bir fotoğrafta gördüğümüz, Hamaneyn karşısında sıra vaziyette duran bakanlarımızın, dört büyük halifeyi, Hz. Aişeyi ve ehl-i sünneti İranın devlet olarak sevmediğini ve hiç hazzetmediklerini bildiğini farzederek İkinci ev söyleminin bürokrasinin bir gereği olduğu kanaatini getiriyorum.
Anlaşmanın imzalanma esnasında yaşananları ise gayet komik bulduğumu söylersem beni kınamayın lütfen. Toplantıda Türk bayrağının mevcut bulundurulmaması konusuna girmiyorum fakat imzalanacak anlaşmanın Farsça olma zarureti olduğunu bilmiyordum. Zannımca koca İran devleti bir Türkçe tercüman bulmamış.
En kısa zamanda, Başbakanımızın da girişimleriyle bir Türkçe öğrenim kursu açılacağına dair inancım fazla. Zira 160 üllkeye, Hizmet Hareketi vesilesiyle girmiş bir Türkiyenin İranda hala bir kültür merkezi dahi açamamış olmasına inanamıyorum.
Devlet Adamlığı Vakarı
Devlet adamı vakarının ve şerefinin, bir teneke parçası gibi yerlere düşüp süründüğü bir başka döneme şahit olmadım. Niye böyle söylüyorsun? diye soranlara şu iki örneği vereyim;
Daha geçenlerde Süleyman Soylu, twitter hesabından Bugün Gazetesi yazarlarından, eski savcı Gültekin Avcı'yı, Göreceksin. Bana bulaşmayacaktınız! diyerek, alenen tehdit etti. Daha sonra yazdıklarını sildi ama sıkı twitter takipçileri, yaşananları çoktan arşivlerine kaydetmişlerdi bile.
Peki, Başbakanımızın bir salon dolusu Diyanet mensubu önünde milyonların sevgisini kazanmış bir alimden sahtekar ve içi boş alim müsveddesi diye bahsetmesine ne diyelim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Diyanet, siyaset karşısında hiç bu kadar lal olmamıştı sanırım. sevken darbesinde, komutanların Başörtüsü için karşı fetva verin! diye sıkıştırmalarına rağmen zamanın diyanet mensupları kesinlikle karşı çıkıp Başörtüsü dinin gereğidir. diyerek dinin izzetini korumuşlardı.
Bir o tarihteki Diyanete, bir de bugünkine bakın. Tamamıyla olmasa da bir inkısar-ı hayale uğradığımı saklayamam. İçlerinde bir nedamet taşıdıkları hüsn-ü zannından başka da bir şey gelmiyor, maalesef.
Seviye düştükçe insan elinde olmadan yerdeki çamurlarla oynamaya ve etrafına sıçratmaya başlıyor. Yanlışlıkla sıçratanlara lafımız yok ama ya bilinçli yapanlar!
Paralel Devlet Masalı
Paralel devlet masalına bizzat hükümet üyelerinin de inanmakta güçlük çektiği görülmekte. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı paralel devlet iddialarını pek gerçekci bulmadığını söyledi:
Böyle bir şey olamaz çünkü tek devlet var. Devletin yönetim şeması içerisinde, yaşanan olayları da dikkate aldığımızda paralel uygulamalara gidildiği iddiaları var. Bunların elbette ki kanıt ve belgelerle ortaya çıkması lazım. Öyle bir saptama olursa onu da hep birlikte göreceğiz."
Hükümeti daha ikna edici argümanlar ve deliller bulabilmesi şart oldu. Yoksa, henüz kendilerini ikna edememiş olanların başkalarını ikna edebilmeleri oldukça zor görünüyor.
Nihayi sözüm
Yolsuzluk iddialarını kapatmak için her türlü gündem değişikliğini yapanlara sual etmeme müsaade edin lütfen; Yolsuzluk ne oldu? www.globalhaber.tv./yeni
Not: Hocaefendinin "Savcılar, yolsuzluğun suç olmaktan çıkarıldığını bilememişler!.." sözünün çok iyi olduğunu ve haftanın en iyileri arasında gördüğümü söylemekten şeref duyarım.
Ahmet Alp HAN