Sayın Başbakanı Klonlamışlar Sanırım
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 100. Yılın İslam Kültür Hizmeti, ödül töreninde, Hocaefendiye yönelik olduğunu düşündüğümüz; "Yalancı peygamber, sahte veli, alim müsvettesi" ifadelerini kullandı. Lütfen bu sıfatları ve daha önce çeşitli vesilelerle, orada burada bozuk para gibi savurulan mütecaviz kelimeleri bir yere kaydedin.
Enteresandır ki, yıllarca hizmet için koşmaktan evlad-ü iyal, mal mülk edinememiş ve yaşı artık sevkenlere dayanmış olan muhterem bir Hocaya, devlet ciddiyetine sahip olması gereken bir Başbakan tarafından, ağza yakışmayacak sözlerin sarfedildiği aynı programda, yine hükümete sempatisiyle bilinen bir din alimi olan Hayrettin Karaman'a 'yılın din adamı' ödülü takdim Başbakan Erdoğan tarafından takdim edildi.
İşte bu noktada "zamanlama manidar" desek mi?
İsmi '100 Yılın İslam Kültür Hizmeti olan bir programda böyle yakışıksız ifadelere ve mesnetsiz iddialara (Bunları ifade eden Başbakan da olsa..) nasıl olur da izin verilir anlamak mümkün değil. Burada Diyanet İşleri Başkanlığı için bir parantez açarak Zaman gazetesi yazarlarından Abdullah Aymazın şu sözlerini size aktarmayı faydalı buluyorum:
Diyanete sorsanız bile bugünlerde cevap almanız çok zor olabilir. Çünkü müstakil değil; siyasetin tasallutu altında... Hiç olmazsa Bosnada olduğu gibi Diyanet İşleri başkanı durumunda olan Reisül-Ulemâ orada bakanlar üstü bir konuma sahiptir. Dini bayramlarda cumhurbaşkanının yanında oturur. Bizimki böyle olmayıp bir bakanın altında bulunduğundan, üstündeki siyasileri rahatsız edecek bir şeyi söyleyemez...
Yüzde yüz bildiği mübâhele ile bedduayı bile, -aradaki farkın ne olduğunu- bir türlü halka anlatamaz. Anlatsa makamından olur. Emir gelir, camilerde siyasilerin arzu ettiği hutbeler okunur. Okunmazsa başkan da cami imamları da başlarına geleceği bilir. Onların, bu durumdan kurtarılması gerekir. Hür olmazlarsa, başkalarının hakkı hukuku çiğnenmiş ve din siyasete alet edilmiş olur. Dini bu duruma düşürmeyelim
Şimdi Başbakanımızın tavır ve davranışlarına dönelim, arzu ederseniz
Sayın Erdoğanın öfkeli cümlelerine bakılırsa akla şu üç mesele hemen yerleşiyor:
1) Rüşvet ve yolsuzluk var ve üstü örtülemiyor.
2) Yapılan anketlerin, AKP için iç açıcı bir hali yok.
3) Partinin içi, kazan dairesi gibi alev alev kaynıyor.
Geçenlerde bir okurum e-posta atmış. Şu cümlelerle sitemde bulunuyor: Nihayi konuşmasını dinledim de... Hayret içerisindeyim. Kesinlikle Başbakanı klonlamışlar. Benim oy verdiğim şahısı bir yere hapsetmiş olmalılar
Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim; Daha dün Okyanus ötesine selam diyerek övgüler ve güzellemeler düzen bu insanlara ne oldu da herşey değişti? Galiba, en mantıklısını okurum söylemiş; Klonlanmışlar..
İşin şaka yanı bir kenara, fakat sokakta önünü kesip de sorsanız çoğu kişinin bu duruma şaşırdığını ve anlayamadığını müşahade edersiniz.
Bu değişimde, başta hükümet olduk ama iktidar olamadık diyen ve sonra ise iktidarı zamanla ele geçirerek halkın AK Parti'sini devletin AKP'sine çeviren "oligarşik bir kadro"nun büyük bir günahı var!
Elde, Hizmet Hareketine karşı kesin ve suç teşkil edecek bir delil olmadığı aşikar. Eğer olsaydı Avrupa gezisinde Sayın Erdoğan hepsini sunar ve düştüğü kuyudan rahatlıkla çıkardı. Gelin durumu bir de Avrupalıdan dinleyelim; Avrupa Parlamentosu (AP) Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit, Brüksel'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yaptıkları görüşmenin sonrasında şu sözleri söyledi:
"Kendisine yolsuzluk soruşturmasını sorduk. Yüzde 4'lük büyüme olduğunu, okullar inşa edildiğini, çevrecilikle ilgili karnesinin geçmiş hükümetlerle kıyaslandığında en iyisi olduğunu söyledi. Kısacası Erdoğan, ekonomisi büyüyen bir ülkede yolsuzluk olmayacağını söyledi.
AKP'de yolsuzluğa bulaşmamış ve Hizmet'e hakaretlerden rahatsız olan vekillerin varlığı, başbakan Erdoğanı derinden düşündürüyordur eminim. Mecliste gizli bir oylama yapılsa AKP gurubunda bir çok firenin verilebilir olduğu görünüyor. Bu yüzden Başbakan için en selametli yol, kendisine ve partisine hakaret etmeyen, sokağa çıkıp ortalığı yakıp yıkmayan bir camianın üstüne gitmek ve her şeyin müsebbibi olarak lanse etmek en kısa yol gibi görünüyor olmalı.
Sayın Erdoğan, her geçen gün çok daha ağır konuşarak, parti içindekilerin ve sokaktaki sempatizan insanların Hocaefendiden uzaklasacağını düşünmekte sanırım.
Hocaefendiyi tanıyan, yıllardır çizgisini bozmadığını bilenler zaten etkilenmiyorlar, ama bilmeyenlere oynadığı kesin. Ama bilinen bir şey var ki insanların gönlüne sevgiyle ve hoşgörüyle girilir, bu nefret söylemiyle değil.
Sonuç olarak, Başbakanın düşünmesi gereken daha derin ve sıkıntılı konular var:
1- AKP içindeki muhalif kanat, 30 Mart'ı gözlüyor. Özellikle İstanbul'un kaybedilmesi durumunda derin kopuşlar ve savrulmalar yaşanabilir.
2- Kendi parasıyla aldığı lahmacunu yiyen polis ikinci sürgüne giderken kutulara milyonlar saklayan tutuklu Genel Müdür hala açığa alınmadı!
3- Eski bakanların fezlekeleri meclise gelmedi ama gelince ne kızılca kıyametler kopacak kim bilir.
4- Chp Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Adalet Bakanı hakkındaki belgelerine ne cevap verilecek?
Bu gibi daha bir sürü baş ağrıtacak mesele varken eski bir savcının da tespiti üzere (Bu adam züğürt be!), malı mülkü, evlad-ü iyali olmayan bir Hocaya çatmak pek akıllıca değil sanırım. www.ahmetalphan.blogspot.com
Nihayi sözüm
Devlet içerisindeki bir ekip komplolar kurarken yine soğuk bir Şubat ayına giriliyor. Hükümetin selefleri "1000 yıl sürecek" derken yanılıyordu. Bakalım inlere girilecek mi yoksa hükümet evvelkilere benzemem ben diyerek aslına, yani ilk günkü halkın AK Partisine rücu edecek mi?
Ahmet Alp Han
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 100. Yılın İslam Kültür Hizmeti, ödül töreninde, Hocaefendiye yönelik olduğunu düşündüğümüz; "Yalancı peygamber, sahte veli, alim müsvettesi" ifadelerini kullandı. Lütfen bu sıfatları ve daha önce çeşitli vesilelerle, orada burada bozuk para gibi savurulan mütecaviz kelimeleri bir yere kaydedin.
Enteresandır ki, yıllarca hizmet için koşmaktan evlad-ü iyal, mal mülk edinememiş ve yaşı artık sevkenlere dayanmış olan muhterem bir Hocaya, devlet ciddiyetine sahip olması gereken bir Başbakan tarafından, ağza yakışmayacak sözlerin sarfedildiği aynı programda, yine hükümete sempatisiyle bilinen bir din alimi olan Hayrettin Karaman'a 'yılın din adamı' ödülü takdim Başbakan Erdoğan tarafından takdim edildi.
İşte bu noktada "zamanlama manidar" desek mi?
İsmi '100 Yılın İslam Kültür Hizmeti olan bir programda böyle yakışıksız ifadelere ve mesnetsiz iddialara (Bunları ifade eden Başbakan da olsa..) nasıl olur da izin verilir anlamak mümkün değil. Burada Diyanet İşleri Başkanlığı için bir parantez açarak Zaman gazetesi yazarlarından Abdullah Aymazın şu sözlerini size aktarmayı faydalı buluyorum:
Diyanete sorsanız bile bugünlerde cevap almanız çok zor olabilir. Çünkü müstakil değil; siyasetin tasallutu altında... Hiç olmazsa Bosnada olduğu gibi Diyanet İşleri başkanı durumunda olan Reisül-Ulemâ orada bakanlar üstü bir konuma sahiptir. Dini bayramlarda cumhurbaşkanının yanında oturur. Bizimki böyle olmayıp bir bakanın altında bulunduğundan, üstündeki siyasileri rahatsız edecek bir şeyi söyleyemez...
Yüzde yüz bildiği mübâhele ile bedduayı bile, -aradaki farkın ne olduğunu- bir türlü halka anlatamaz. Anlatsa makamından olur. Emir gelir, camilerde siyasilerin arzu ettiği hutbeler okunur. Okunmazsa başkan da cami imamları da başlarına geleceği bilir. Onların, bu durumdan kurtarılması gerekir. Hür olmazlarsa, başkalarının hakkı hukuku çiğnenmiş ve din siyasete alet edilmiş olur. Dini bu duruma düşürmeyelim
Şimdi Başbakanımızın tavır ve davranışlarına dönelim, arzu ederseniz
Sayın Erdoğanın öfkeli cümlelerine bakılırsa akla şu üç mesele hemen yerleşiyor:
1) Rüşvet ve yolsuzluk var ve üstü örtülemiyor.
2) Yapılan anketlerin, AKP için iç açıcı bir hali yok.
3) Partinin içi, kazan dairesi gibi alev alev kaynıyor.
Geçenlerde bir okurum e-posta atmış. Şu cümlelerle sitemde bulunuyor: Nihayi konuşmasını dinledim de... Hayret içerisindeyim. Kesinlikle Başbakanı klonlamışlar. Benim oy verdiğim şahısı bir yere hapsetmiş olmalılar
Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim; Daha dün Okyanus ötesine selam diyerek övgüler ve güzellemeler düzen bu insanlara ne oldu da herşey değişti? Galiba, en mantıklısını okurum söylemiş; Klonlanmışlar..
İşin şaka yanı bir kenara, fakat sokakta önünü kesip de sorsanız çoğu kişinin bu duruma şaşırdığını ve anlayamadığını müşahade edersiniz.
Bu değişimde, başta hükümet olduk ama iktidar olamadık diyen ve sonra ise iktidarı zamanla ele geçirerek halkın AK Parti'sini devletin AKP'sine çeviren "oligarşik bir kadro"nun büyük bir günahı var!
Elde, Hizmet Hareketine karşı kesin ve suç teşkil edecek bir delil olmadığı aşikar. Eğer olsaydı Avrupa gezisinde Sayın Erdoğan hepsini sunar ve düştüğü kuyudan rahatlıkla çıkardı. Gelin durumu bir de Avrupalıdan dinleyelim; Avrupa Parlamentosu (AP) Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit, Brüksel'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yaptıkları görüşmenin sonrasında şu sözleri söyledi:
"Kendisine yolsuzluk soruşturmasını sorduk. Yüzde 4'lük büyüme olduğunu, okullar inşa edildiğini, çevrecilikle ilgili karnesinin geçmiş hükümetlerle kıyaslandığında en iyisi olduğunu söyledi. Kısacası Erdoğan, ekonomisi büyüyen bir ülkede yolsuzluk olmayacağını söyledi.
AKP'de yolsuzluğa bulaşmamış ve Hizmet'e hakaretlerden rahatsız olan vekillerin varlığı, başbakan Erdoğanı derinden düşündürüyordur eminim. Mecliste gizli bir oylama yapılsa AKP gurubunda bir çok firenin verilebilir olduğu görünüyor. Bu yüzden Başbakan için en selametli yol, kendisine ve partisine hakaret etmeyen, sokağa çıkıp ortalığı yakıp yıkmayan bir camianın üstüne gitmek ve her şeyin müsebbibi olarak lanse etmek en kısa yol gibi görünüyor olmalı.
Sayın Erdoğan, her geçen gün çok daha ağır konuşarak, parti içindekilerin ve sokaktaki sempatizan insanların Hocaefendiden uzaklasacağını düşünmekte sanırım.
Hocaefendiyi tanıyan, yıllardır çizgisini bozmadığını bilenler zaten etkilenmiyorlar, ama bilmeyenlere oynadığı kesin. Ama bilinen bir şey var ki insanların gönlüne sevgiyle ve hoşgörüyle girilir, bu nefret söylemiyle değil.
Sonuç olarak, Başbakanın düşünmesi gereken daha derin ve sıkıntılı konular var:
1- AKP içindeki muhalif kanat, 30 Mart'ı gözlüyor. Özellikle İstanbul'un kaybedilmesi durumunda derin kopuşlar ve savrulmalar yaşanabilir.
2- Kendi parasıyla aldığı lahmacunu yiyen polis ikinci sürgüne giderken kutulara milyonlar saklayan tutuklu Genel Müdür hala açığa alınmadı!
3- Eski bakanların fezlekeleri meclise gelmedi ama gelince ne kızılca kıyametler kopacak kim bilir.
4- Chp Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun Adalet Bakanı hakkındaki belgelerine ne cevap verilecek?
Bu gibi daha bir sürü baş ağrıtacak mesele varken eski bir savcının da tespiti üzere (Bu adam züğürt be!), malı mülkü, evlad-ü iyali olmayan bir Hocaya çatmak pek akıllıca değil sanırım. www.ahmetalphan.blogspot.com
Nihayi sözüm
Devlet içerisindeki bir ekip komplolar kurarken yine soğuk bir Şubat ayına giriliyor. Hükümetin selefleri "1000 yıl sürecek" derken yanılıyordu. Bakalım inlere girilecek mi yoksa hükümet evvelkilere benzemem ben diyerek aslına, yani ilk günkü halkın AK Partisine rücu edecek mi?
Ahmet Alp Han