İyinet'e Hoşgeldiniz!

Türkiye'nin En Eski Webmaster Forum'una Hemen Kayıt Olun!

Kayıt Ol!

Domuz gribi aşısı domuzlaştırma operasyonu olmasın!

raincu

0
İyinet Üyesi
Katılım
12 Mart 2008
Mesajlar
1,005
Reaction score
1
Konum
Anadolu
“Aşı en büyük çocuk katilidir� Sağlıklı doğan çocuk, aşılarla hasta ediliyor. Hepimiz uygulamalarda, en ağır hastalıkların aşı sonrası nasıl başladığını gördük� Dünyada milyonlarca ebeveyn aşıların sadece bir tek amaca hizmet ettiğini artık anlamış durumdadır: çocuğun bağışıklık sistemini tahrip ederek ilaç üreticileri ve doktorlar için iyi birer müşteri olmalarını sağlamak! Kendi tecrübem ve diğer ailelerin tecrübeleri sayesinde biliyoruz ki, hiç aşı olmayan çocuklar hastanenin ne olduğunu bilmezken, aşılanan çocuklar hastaneden nerede ise hiç kurtulamıyorlar�”

Bu sözler, dünyaca ünlü ‘Homeopat’ Dr. Prafull Vijayakar’a ait� Konuyu nereye getireceğimi anladınız. Aşılar. Ama biraz sabredeceksiniz. Asıl sözü sonra söyleyeceğim çünkü...

Kanatlı İnsanlar Çağı

Dabbetü’l-Arz, malum kıyamet alametlerindendir. Ne olduğu ancak, ortaya çıktıktan sonra anlaşılacağı için henüz kimse tam olarak ‘o şöyle bir şeydir’ diyemiyor. (Gerçi ortaya çıktığında bile tam bilinmeyecek ya ne ise� ) Sadece onun, ‘bilinen yaratıkların dışında bir şey’ olduğu ifade ediliyor.

Genetiğin ne olduğunu bilmeyen eski âlimlerin onun hakkında isabetli tahmin yapmaları beklenemez elbet. Çağımız âlimlerinden Elmalılı ve benzeri bazı müfessirler, onun yerden çıkma bir yaratık olması üzerinde hemfikirdirler. Bediuzzaman da ekstradan onun, insanın iliğiyle beslenecek bir yaratık olacağını söyler. Yazık ki bugün konuyu, aklın kabul edeceği biçimde izah edebilecek kimse yok. Kimisi ‘mikrop/virüs’ diyor, kimisi televizyon, kimisi şimendifer gibi insan elinden çıkma bir yaratık sanıyor vs. Bana göre en isabetli tahmin ‘insan elinden çıkacak yaratık’ olduğu yönündeki tahminidir.

Çünkü yeryüzünde debelenen her canlıya Kur’an diliyle ‘dabbe’ denmiş. Ve hiçbir dabbe, yoktur ki, Allah’a ait olmasın. Ama Kur’an, kıyamet alameti sayılan bu yaratığı ‘yerin yaratığı’ diye isimlendiriyor, onu ‘halkallah (Allahın yarattığı mahluklar)’ın dışına atıyor� Demek bu dabbetü’l-arz, -ki insanlığın başına gerçek bir bela olacak- yeryüzünde yapılan çalışmalar neticesinde üretilecek veya kontrolden çıkıp çoğalacak bir canlı, bir yaratık�.

Bugün az çok bilimsel makaleler okumuş, genetik çalışmalardan haberdar her insan, artık biliyor ki, eğer kanuni maniler ortadan kalksa, insanoğlu, yapay insan üretebilecek duruma gelmiş... Nitekim böylesi bir insanın sosyal hayat içindeki konumunu tartışıyor bugün hukukçular ve din âlimleri tarafından. Artık, kentavr ve minotavrlar (yari insan yarı at, yarı insan yarı boğa veya balık) sadece efsanelerin konusu değil; geleceğin düşleri arasına da girmiştir. Ve maalesef artık sadece birer hayal değil imkanı dahiline girmiş ihtimallerdir.

Günümüz bilimkurgu filmlerine bakılırsa önümüzdeki 20 -25 yıl içinde Tevrat’ın haber verdiği hakikat zahir olacak. Yıllar önce okumuştum ve çok şaşırmıştım. Şöyle diyordu: “�ve sonra ‘kaf’ta ruhlar biter. Ama insanlar gelmeye devam ederler”. Evet, bugün ruhu olmayan, yani, tanrının eseri değil de, bilimsel çalışmalarla meydana getirilmiş hayvan ve insan müsveddeleriyle karşılaşmak an meselesi! Esasında Kur’an-ı Kerim bunun olacağını haber veriyor. Üstelik de doğurganlığı temsil eden ‘Nisa/Kadın’ suresinde� Şeytanın, insanı aldatıp teşvik ederek, yaratma usullerini değiştireceğini ve ilahi kudreti taklit ederek, eşyanın genetiğiyle oynayıp onları başka başka şekillere dönüştüreceği uyarısında bulunuyor. Şimdi şu ayeti bir de bu bilgiler ışığında okuyun:

“Allah ona (Şeytan’a) lânet etmişti, o da demişti ki: Andolsun ki kullarından bir kısmını, ayartacağım; onlardan pay alacağım. Onları yoldan (senin kulların olmaktan) çıkaracağım, asılsız kuruntulara daldıracağım, kendilerine hayvanların kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yaratıklarını (halkkalahi)değişikliğe uğratmalarını emredeceğim» demiştir�. (Nisa,118-119)

Şu ayet, bugünkü bilimsel veriler ışığında tefsir edildiğinde; genetik yapı ile oynanacağını, mevcut yapıların değiştirilebileceğini, hayvanlar üzerinde operasyonlar yapılıp bunun insanlara tatbik edileceğini, birçok şeyin yaradılışının değiştirileceğini açık ve net ortaya koyuyor. Özellikle ‘hayvanların kulaklarını yaracaklar’ ifadesi, sarih bir şekilde genetik çalışmalara işarettir. Çünkü bir insanın/hayvanın pürüzsüz, embriyonun içine konulabilecek, kılsız tüysüz hücreleri sadece kulağın arkasında mevcuttur.

Tabii Kur’an, meseleyi şeytan ile izah ettiği için biz meseleye salt günah sevap perspektifinden bakıyoruz, asıl manalara ulaşamıyoruz. Çünkü Şeytanın iğvasının sadece günah işlettirmek olduğunu sanıyoruz. Oysa bugünkü medeniyetin büyük bir kısmı onun iteklemeleri ve sürüklemeleri sayesindedir�

‘Ne yani sen şu çalışmaları yapanlara şeytan mı diyorsun?” dediğinizi duyuyorum. ‘Hayır, şeytan demiyorum; ‘şeytan bu çalışmaların sonuçlarını, insanlığı, insanlıktan uzaklaştıracak şekilde kullanılmasını sağlıyor” diyorum� Müslümanların bile teoride şeytanın her türlü desiseyi yapabileceğine inandıkları halde, bir bilim adamını da kendisine hizmetkâr edebileceğine inanmamalarını anlayamıyorum.

Bir zamanlar, kadın-doğumcu bir doktor arkadaşıma, “neden normal doğum varken sezeryan öneriyorsunuz? Bu konuda yapılan araştırmalar, sezaryen doğumlarda birtakım genlerin aktifleşmediğini, nesli bozduğunu ve bu sebeple ölümcül bir durum yoksa bu yönteme başvurmanın çok hatarlı olduğunu iddia ediyor” demiştim de nerede ise beni 31 Mart vakasına sebebiyet veren ‘mürteci’(!) yapacaktı� Hemen matbaanın geciktirilmesinden, Müslümanların gericiliğinden söz etti.

Meseleyi açtığıma açacağıma pişman olmuştum� Oysa bugün çok iyi biliyoruz ki, sezaryen doğumlarda çocuk çok, ama çoook şeyden mahrum olarak doğuyor. Konu beni aştığı için detaylara girmeyeceğim� Merak edenler bu konuda yapılan araştırmaları detaylıca tetkik edebilir; indigo ve kristal çocuk vakalarının temel sebeplerini anlayabilirler.

Zülkarneyn’in Duvarı Yıkılıyor!

Biliyorsunuz, Kur’an-ı Kerim’de, ilahi yasaklara uymayan bir kavmin (İsrailoğullarından bir kavim), domuzlara dönüştürüldüğü, bir başka yerde de maymunlara ve domuzlara dönüştürüldüğü hatırlatılır. (2/65; 5/60) Biz bunu, geçmişte olmuş bitmiş bir hadise zannediyoruz. Halbuki Kur’an, bize eşyadaki prensiplere uyulmadığı takdirde neler olabileceğini, başımıza ne büyük belalar açabileceğimizi hatırlatmak için veriyor o misali. Bakın şu ayete!

“Deki: Size Allah katında cezaca daha fenasını, daha beterini haber vereyim mi? O kimseler ki Allah kendilerine lânet etmiş, gadabına uğratmış, onlardan maymunlar, hınzırlar ve tağuta tapanlar yapmış, işte bunlar mevkice daha fena ve düz yoldan daha sapkındırlar” (Maide/Sofra, 60)

Çok açık ve net bir şekilde, maymunlaştırma ve domuzlaştırma operasyonlarının çıkış zamanını veriyor ‘tağut’ kelimesiyle. Tağut, atası mümin olan sapkınlardır. Tam bu çağın tanımı�

Biliyoruz; geçmişte, yarı at yarı insan, yarı insan yarı balık, yarı insan yarı kuş mahlûklar tasvir edilmiş. Biz de bunları hep ya hayal mahsulü, ya da geçmişte olup bitmiş hadiseler gibi algılayıp geçiyoruz.

Doğrudur, belki de o resimler, o yaratıklar, yaptıklarıyla sonlarını getirmiş kavimlerin çalışmalarının ürünleridir. Çünkü Kur’an gaybın dili olduğu gibi bütün zamanların da tanığıdır. O daima her hadisenin yanı başında bir tanıktır ki bütün zamanları bize bir sayfa gibi aktarır. O yüzden olayları bize övyle aktarıyor ki, bazen geçmişte mi olmuş yoksa gelecekte mi olacak anlayamıyoruz. Tıpkı “Sizin zürriyetinizi ‘meşhun’ gemide taşıdık’ ayetinden hep Hz. Nuh’un gemisinin anlaşıldığı gibi. -Oysa o bizim atamızdır, zürriyetimiz değil- Bugün o yüzden çoğumuz, domuzlaştırma veya maymunlaştırma operasyonunu manevi bir mesh gibi anlıyor ve bunun tarihte bir zamanlar olup geçmiş bir hadise olduğunu sanıyoruz. Gelecekte de bunun insanlığın başına gelebileceğine ihtimal vermiyoruz. Çünkü alışılagelmiş yaklaşımlar ve manalar, o ayetleri doğru anlamasızı önlüyor.

Oysa ayet hemen hemen da tam bu zamanlara bakıyor. Çünkü insan tabiatı üzerinde oynama imkanı hiçbir zaman bu kadar mümkün olmamıştır. Varsa yoksa bir ‘ahlak’a takılmışız. Hâlbuki şu sıralarda insan tabiatı mesh ediliyor. İnsan başka bir yaratığa dönüştürülüyor. Tam da şeytanın ifadesiyle, bu çalışmalar insanların büyük kısmını, ‘Şeytan’ın payı’ haline getiriyor.

ElbetteNobel, dinamiti yaparken, insanlığa büyük bir hediye armağan ettiğini sanıyordu. Keza maddenin en küçük parçası olan atomu parçalayan insan da insanlık adına büyük bir adım atmıştı.

Aynı şekilde, bugün Allah’ın mülkünde tağyir ve tebdil yapmanın bir türü olan genlerle oynama işi de nerede ise ‘Allahın yarattıklarını değiştirme’ aşamasına gelmiş bulunuyor. Genleri değiştirip ‘eşyanın içindeki kader’ programlarıyla oynayan bilim insanları elbette ki, insanlığa hizmet ettiklerini sanıyorlar. Ama geri planda büyük bir şeytani zeka var ki, bu bilimsel sonuçları kullanarak (tıpkı atomun parçalanması gibi muhteşem bir buluşun, atom bombası yapılarak insanlığın imhası adına kullanılması gibi) insanlığı hızla insan olmaktan çıkmaya sürüklüyor. Bugün artık genetik çalışmaların nerede duracağı asla tahmin edilememekte ve bu yüzden de doğuda ve batıda ciddi eleştirilere de maruz kalmaktadır. Bu çalışmaların, aslında neyin önünü açtığını, hangi bentleri, hangi Zülkarneyn duvarını yıktığını bilmiyoruz.

Ama şunu iyi biliyoruz ki, insan geninin çözmenin en kestirme yollarından biri de aşılama tekniğidir. Aşılarla tarasgenik virüsleri içimize atıyoruz onlar da genetik kodlarımıza saldırıp değiştiriyorlar.

Gen Ayarlarıyla Oynanıyor

Cenab-ı Allah, her bir şeyde eşikler/sınırlar yaratmış ve eşyayı, bize yararı dokunacak formda sabit kılmıştır. Elbette o formun altı ve üstü de vardır. İşte insanlar, ‘bu ayarı bozup ileriye götürsem ne olur geriye götürsem ne olur’ diyerek, o eşiklerle oynarlar

Şimdiye kadarki çalışmalar ‘mukadderat’ dediğimiz eşyanın dış görünümüne müdahale etme şeklinde idi. Şimdi ise gen mühendisliği sayesinde doğrudan ‘kader’ dediğimiz programlara ve genlere müdahale ediliyor. O yüzden, kabak bedeninde karpuz, domates içinde köpek balığı eti, patates gövdesinde akrep eti yiyoruz da farkında değiliz. Hepimiz ufak ufak başkalaştırılıyoruz. Adım adım domuzlaştırılmaya maymunlaştırılmaya doğru götürülüyoruz belki de. Ama farkında değiliz.

Konuşmalarımda zaman zaman, “Bu âlem, bir oyun hamuru gibi, insanın iradesine boyun eğer şekilde yaratılmıştır ama insan doğacak sonuçlardan mesuldür” diyorum. Cenab-ı Hak insana adeta “Ey kulum! Eşya ve imkânlarıyla istediğin gibi oynayabilir, değiştirebilir ve bundan kendine saadete veya şekavete gidecek bir yol bulabilirsin. Uyarılarıma uyarak hareket edersen, rahat ve emin yaşarsın. Uymazsan, öyle neticelerle karşılaşırısın ki o yapıp ettiklerin senin hayatını cehenneme dönüştürür.” diyor�

İşte dabbetü’l-arz dediğimiz de böyle insan elinden çıkma bir türdür ki, sonunda insanın iliklerini emerek beslenecek bir bela olacak. İnsanoğlu daha ölmeden cehennemin acılarını, kabuslarını, korkularını yaşayacak�

Domuz Aşısı mı Grip Aşısı mı?

Yakın bir zamana kadar, DNA, içine girilmez bir alandı. Ama bugün çok net biliyoruz ki, genetik sarmallar rahat açılabiliyor ve istenildiği gibi kromozom dizilişine eklemeler, çıkarmalar yapılabiliyor�

Genetik yapısıyla oynanmış gıdalar, doğrudan genetik yapıyla ilintilenen aşılar, tıpkı bilgisayarımıza şu veya bu şekilde giren virüs programları gibi, kendini sistemle entegre eden programlarla pekala insan genini değiştirebiliyor, yapısını bozabiliyor ve hatta yavaş yavaş ölümüne yol açabiliyor�

Dolayısıyla, bugün pratikte yapılmasa da, kanatlı atların, insan formunda hayvanların, domuzlaştırılmış varlıkların, yarı maymun yarı insan yaratıkların ortaya çıkması an meselesidir� Çünkü bunun mümkün olabileceği artık biliniyor. Yapılmıyorsa sebebi; İsrail’deki din adamlarının gücü, Hıristiyan ruhanilerinin ahlaki istinat duvarlarıdır�

Yakında, insan beden malzemelerinin üretildiği laboratuarlardan söz edilirse şaşmayın. Bunların dini ve hukuki boyutları yıllardır tartışılıyor. Hızla o yöne doğru gidiyoruz� Bunun için şeytan da elinden gelini yapıyor. Dünyadaki sürgün hayatı bir an önce bitsin diye, saklı ve gizli telkinlerle insanlığı yıkıma sürüklüyor. Siyasi tabirle insanları kışkırtarak, “tanrıyı kıyamete zorluyor”�

İşte domuzlaştırma operasyonu da bu çalışmalardaki son merhaledir� Bu kadar açıklamanın hülasasına gelince�

Biliyorsunuz son olarak Domuz Gribi diye bir hastalık gündemde. Ve tabii aşısı da� Dünyada haysiyet sahibi bilim adamlarından aşıya ciddi tepkiler var. ‘Bu aşı, bir hastalığı yok etmek için üretilmedi, aksine insanlığa yeni bir hastalık taşımak için üretildi.’ diyorlar.

Hayır, sizi temin ederim bu aşı sadece hastalık getirmiyor, transgenetik ‘terminatör genler’ de içeriyor. İnsan tabiatını yavaş yavaş meshedecek ve onu başka bir varlığa dönüştürecek genler�

Beni şaşırtan ve kahreden ise, Türkiye’nin, Sağlık bakanımızın eliyle bu belaya sürüklenmesidir. Bu belayı insanlığın başına biz sarmışız gibi, aşı uygulamasında pilot bölge yapıldık. Efendim bilmem kaç milyon insan risk altındaymış da aşı yapılmazsa bilmem kaç bin insan ölecekmiş de� İnsaf be, insaf. Allahtan korkun. Bu işlere hangi mantık ve vicdan ile bakıyorsunuz?

Yani bakanın dürüstlüğüne inanmasam diyeceğim ki, birilerinin zenginleştirilmesi için Türk milleti kobay yapılıyor� İktidarın en başarılı bakanı olduğuna inandığım Recep Akdağ nasıl bu yalana inandırıldı anlayamıyorum. Pekala harhangi bir grip gibi savuşturulacak bir hastalığı bu kadar büyük bir panikle lanse etmesi hakikaten akıllarda soru yaratıyor�

Bu nasıl bir panik böyle? Yoksa birileri bu ülkeye girip virüsü serpti de bizim haberimiz mi yok.

Ben açık söylüyorum, bu kadar açık ikaz ve uyarılara rağmen aşı dayatılacak olursa bu millete ihanet edilmiş olur! Florası, genetiği temiz, hala insan varlıkların yaşadığı Anadolu’ya işgalden beter bir darbe indirir. Düşünün bu toprakları, tohumları, damızlıkları. Tahıl öldü, çeltik öldü, meyve öldü hayvan öldü. Arı öldü bal öldü. Karpuz öldü kavun öldü buğday öldü�

Bir zamanlar da nüfus planlaması adı altında bu milleti kısırlaştıracak aşılar yaptılar. Ve bugün biliyoruz ki, Türkiye’de kısırlık son on yılda yüzde 27 oranında artmış durumda...

Ben bu konuda yazacak belki de son insanım. Lütfen hamiyet sahipleri ortaya çıksınlar ve şu meseleyi millete izah etsinler. Özellikle aşılarla, genlerin nasıl tahrip edilebileceği konusunda insanları aydınlatsınlar. Çoğu Siyonist baronlara ait olan ilaç fabrikalarını zengin edeceğiz diye, milletin kanıyla geniyle oynatmayalım!

Mehmet Ali Bulut / Haber 7
[email protected]

YORUMSUZ ALINTIDIR
 

DincerAydogdu

0
İyinet Üyesi
Onaylı Üye
Katılım
15 Nisan 2005
Mesajlar
1,741
Reaction score
29
Konum
Live in .NET
Yazarın görüşlerine kesinlikle katılmasam da uzun zamandır yer yer kutsallığa da dayandırılan, bu kadar iyi bir komplo teorisi okumamıştım. Bazı ciddi boşluklar olsa ve yazar bazen kendisiyle çelişse de film gibi bir teori.
 

osahin

0
İyinet Üyesi
Katılım
8 Ekim 2006
Mesajlar
4,978
Reaction score
34
Konum
kalbinizden :p
Yazarın yazdıklarının çoğu tam araştırması yapılmadan kulaktan duyma teoriden öte birşey değil fakat sonuç olarak kaleme alınması gereken ve doğruluk payı yüksek bir sonuç içeriyor.
Bu sonuçta birileri zengin olsun diye bizim milletimizle oynandığıdır.
 

Angelo

0
İyinet Üyesi
Katılım
13 Aralık 2004
Mesajlar
9,603
Reaction score
111
Konum
AZ
Çok ilginç. Yazarın adını görene kadar, baya gülerek okuyordum, ancak görünce şaşırdım. Ailecek tanıyıp, eskiden görüştüğümüz bir kişi. Dini konularda bilgili bir abi olarak düşünürdüm. Şimdi bu yazı gerçekten çok alakasız geldi.
 

bilgi

0
İyinet Üyesi
Katılım
23 Eylül 2004
Mesajlar
6,835
Reaction score
171
Konum
►∞
Komplo teorisi ama pek yalan değil...
2 tanıdığım var, yakınız ve onların çocuklarını da tanırım.
Yakın yerde oturuyorlar.
Birincisinin çocukları titiz bakılıyor. Sigara içenden, hasta olandan ayrı tutuluyor. Hapşırınca hemen önlemi alınmaya çalışılıyor; yedikleri içtiklerine çok dikkat ediyorlar.
Doktor kontrolünde yaşıyor gibi birşey...
Sonuç: Çocuk hastalıktan kurtulamıyor

Diğeri ise çocuklarını kendi haline bırakmış gibi. Aç kalmışlarsa ellerine bir ekmek, bir salatalık veriyor; birlikte yemek yendiğinde filan yemek yiyorlar; baazen çıplak ayak sokağa çıkıyorlar (terlikle) vs. Hasta olsalar bile çok ağır olmadıkça doktor yüzü görmüyorlar.
Sonuç: Ara ara sümüklü olsalar da turp gibiler maşallah...

Genel sonuç; yazara tamamen katılmasam da komplo teorisine yakın düşünüyorum.
 

DincerAydogdu

0
İyinet Üyesi
Onaylı Üye
Katılım
15 Nisan 2005
Mesajlar
1,741
Reaction score
29
Konum
Live in .NET
Komplo teorisi ama pek yalan değil...
2 tanıdığım var, yakınız ve onların çocuklarını da tanırım.
Yakın yerde oturuyorlar.
Birincisinin çocukları titiz bakılıyor. Sigara içenden, hasta olandan ayrı tutuluyor. Hapşırınca hemen önlemi alınmaya çalışılıyor; yedikleri içtiklerine çok dikkat ediyorlar.
Doktor kontrolünde yaşıyor gibi birşey...
Sonuç: Çocuk hastalıktan kurtulamıyor

Diğeri ise çocuklarını kendi haline bırakmış gibi. Aç kalmışlarsa ellerine bir ekmek, bir salatalık veriyor; birlikte yemek yendiğinde filan yemek yiyorlar; baazen çıplak ayak sokağa çıkıyorlar (terlikle) vs. Hasta olsalar bile çok ağır olmadıkça doktor yüzü görmüyorlar.
Sonuç: Ara ara sümüklü olsalar da turp gibiler maşallah...

Genel sonuç; yazara tamamen katılmasam da komplo teorisine yakın düşünüyorum.

Şimdi üstadım bu bahsettikleriniz şu şekilde oluyor. Birinci örneğinizdeki ufaklığın bağışıklık sisteminin gelişimine izin verilmiyor. Çünkü bahsettiğiniz önlemler çok abartılı sizin de söylediğiniz gibi. İkinci örnekte ise bağışıklık sistemi son derece güçleniyor. İkisi de uç örnekler olmuş. Bana kalırsa bunun ortası en doğrusu.

Aşılar da bildiğimiz üzere kişisel olarak bağışıklık sistemini güçlendiren yardımcılar kabaca. Geniş anlamda baktığımızda ise ilgili zararlı bakteri ve virüslerin dünyadan tamamen silinmesi amaçlanıyor. Örnek olarak çiçek hastalığı virüsünü gösterebiliriz. Artık bebeklere çiçek aşısı yapılmıyor.

Not: Bundan sonrasının alıntıyla bir ilgisi yoktur. Kişisel fikirlerimdir.

Konusu geçen yazının başında bir prof. alıntısı var ki bu prof. nasıl bir proftur ki çevresindeki çocukların bu aşıyı yaptırmış olmasa aşı yapmayan çocukların bu virüsü alabilme ortamlarının genişliğini göremiyor bunu anlayamıyorum. Tabi ki düzgün aşı takvimi uygulanan ülkelerde bu virüsler neredeyse yok seviyesine kadar düşecektir, dolayısıyla çocuğumuza aşı yaptırmasak bile virüsü alabileceği ortam daralacaktır. Ayrıca iddia bu kadar iddialıyken aşıdan önce ve sonra bebek ölümleri (Evlerden uzak olsun) oranları hakkında da hiç bir bilgi verilmemiş. Desteksiz sallanmış bir yazı bence.
 

osahin

0
İyinet Üyesi
Katılım
8 Ekim 2006
Mesajlar
4,978
Reaction score
34
Konum
kalbinizden :p
Dinçer; peki bu kısırlaştırmalar, aile planlamaları gibi durumların günümüzdeki etkileri için ne düşünüyorsun? Genç nüfusu ile övünen bir ülke düşünün ki, her geçen gün genç nüfus oranı düşüyor. Yarın öbür gün genç diye birşey kalmayacak.
 

DincerAydogdu

0
İyinet Üyesi
Onaylı Üye
Katılım
15 Nisan 2005
Mesajlar
1,741
Reaction score
29
Konum
Live in .NET
Dinçer; peki bu kısırlaştırmalar, aile planlamaları gibi durumların günümüzdeki etkileri için ne düşünüyorsun? Genç nüfusu ile övünen bir ülke düşünün ki, her geçen gün genç nüfus oranı düşüyor. Yarın öbür gün genç diye birşey kalmayacak.

Hocam, konu benim pek bilgim dahilinde değil açıkcası. Bildiğim kadarıyla bu konuda bilinçlendirme çalışmaları dışında pek bir şey yapılmadı. Demek istediğim ben çocuk yapmak istediğimde kimse karşımda durmadı. 2. çocuğu da istiyoruz sıpayı biraz büyütünce Allah kısmet ederse ama 3.yü düşünebileceğimi sanmıyorum. Sanırım bu kararımda bu bilinçlendirme çalışmasından daha çok maddi durum ağır basıyor :)

Şaka bir yana genç nüfusun azalması hiç hoş bir şey değil. Avrupa ülkelerinin de en büyük problemlerinden birisi bu. Gelişmiş, oturmuş bilinçlendirilmiş toplumların derdi maalesef bu ve bu konu beni kat kat aşıyor, oturup da hiç düşünmedim. Fikrim yok, o yüzden yanlış zikretmek istemem.
 

bilgi

0
İyinet Üyesi
Katılım
23 Eylül 2004
Mesajlar
6,835
Reaction score
171
Konum
►∞
Nüfusun ve kültürün gelişmesi için ortalama olarak her aile 2,1 civarında bir çocuk sayısına erişmeli imiş.

@DincerAydogdu ; dediklerini ben de biliyorum ama ya "bize yapılan aşılar eskisi gibi iyi niyetli değilse?" diye de düşünmeden edemiyorum.
 

DincerAydogdu

0
İyinet Üyesi
Onaylı Üye
Katılım
15 Nisan 2005
Mesajlar
1,741
Reaction score
29
Konum
Live in .NET
Nüfusun ve kültürün gelişmesi için ortalama olarak her aile 2,1 civarında bir çocuk sayısına erişmeli imiş.

@DincerAydogdu ; dediklerini ben de biliyorum ama ya "bize yapılan aşılar eskisi gibi iyi niyetli değilse?" diye de düşünmeden edemiyorum.

Haklısın, öyle şeyler oluyor ki ister istemez paranoyaklaşıyoruz.
 

Darkart

0
İyinet Üyesi
Katılım
1 Temmuz 2005
Mesajlar
7,037
Reaction score
54
Valla adamlar gamepad leri almış pes kasıyor, bizde gerçekten maç varmış sanıyoruz :D Hayır işin garip tarafı gol oluncada biz daha çok seviniyoruz :D
 

raincu

0
İyinet Üyesi
Katılım
12 Mart 2008
Mesajlar
1,005
Reaction score
1
Konum
Anadolu
Durmuş, MHP Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ile birlikte domuz gribi salgını ve alınacak aşıyla ilgili basın toplantısı düzenledi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın ''Şubat, mart aylarında eğer grip aşısı yapılmazsa 21 milyon kişi hastalanacak, 5 bin 300 kişi ölecek'' şeklinde kehanette bulunduğunu ifade eden Durmuş, kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla toplantı yapma ihtiyacı duyduğunu belirtti.

Domuz gribi pandeminin laboratuvarlarda üretilen bir virüs olduğuna dair resmi beyanların BM Genel Kurulunda ifade edildiğine dikkati çeken Durmuş, dünyada 60'ı aşkın grip salgını yapan virüs bulunduğunu kaydetti.

Her yıl mevsimsel grip salgınlarından dünyada 250-500 bin, Türkiye'de ise 17 bin kişin hayatını kaybettiğini vurgulayan Durmuş, domuz gribi nedeniyle 1 yılda ölen hasta sayısının tüm dünyada sadece bin 500 kişi olduğunu söyledi.

Osman Durmuş, ''Domuz gribi daha hızlı yayıldığı halde mevsimsel gripler kadar korkutucu ve öldürücü değildir. Peki niçin toplum paniğe sevk edilmekte 'aman elinizi çabuk tutun ve hemen aşı olun' denilmekte? Küresel krizin faturası gelişmekte olan ülkelere bu şekilde ödettiriliyor'' dedi.

''İNSANIMIZ DENEK OLARAK KULLANILACAK''

Körfez Savaşı sırasında Amerikalı askerlere yapılan şarbon aşılarına katılan skualen ismi verilen doymamış yağ asidi ilave edildiğini, bunun sonucunda askerlerin yüzde 95'inde vücudu tahrip eden hastalık ortaya çıktığını bildiren Durmuş, Sağlık Bakanlığının aldığı Smith Klein, Pastör ve Novartis aşılarında alüminyum ve skualen maddesinin bulunduğunu kaydetti. Durmuş, aşının gerekliliği, etkinliği ve hem de öldürücü ve felç edici etkilerinin, bilim çevrelerinde isteksizliğe yol açtığını vurguladı.

Osman Durmuş, medeni ülkelerde ilaç veya aşı üretildikten sonra laboratuvarda etkinliğini, yan etkileri, biyolojik olarak hayvan deneyleriyle güvenilirliği test edildikten sonra insan üzerinde Faz-1 (üçüncü dünya ülkelerinde gönüllülere ve özendirme) ile Faz-2 (geri kalmış ülke insanları üzerinde denenmesi) uygulamalarına gidildiğini anlattı.

Türkiye'ye alınan aşıların henüz Faz-1 ve Faz-2 sonuçlarının bulunmadığına dikkati çeken Durmuş, ''Yani insanımız denek olarak kullanılacak. Sayın Bakan, firma yetkililerinin aşıyı Sağlık Bakanlığına vermeyeceklerini, kendi personelleri menfaatiyle Türkiye'de aşılama yapacaklarını' ifade etmiştir. Eğer bu bilgi doğru ise bunun anlamı 'biz 40 milyon denek üzerinde Faz-1 uygulaması yapacağız' demektir. Ülkemiz insanının üçüncü dünya ülkesi vatandaşı gibi kobay olarak kullandırmak, bu Bakan'a ne gibi bir itibar kazandıracaktır'' diye konuştu.

''AŞI OLMAYACAĞIM''

New Jersey'de 1976 yılında askeri personel arasında çıkan domuz gribi salgınında 1 kişinin öldüğünü, bunun üzerine herkesin aşılanması gerektiğinin söylendiğini belirten Durmuş, 40 milyon Amerikalının aşılandığını, bu aşıya bağlı olarak ise 25 kişinin öldüğü ve 532 kişide sinir felcine yol açan Guillian-Barre sendromu görüldüğünü anlattı. Bunun üzerine aşılamanın durdurulduğunu belirten Durmuş, ''Dürüst bir devlet adamı olan dönemin ABD Başkanı Gerald Ford, aşılamayı durdurmuş, ihracını yasaklamış ve her ülkenin kendi ulusal aşı programını başlatmasını istemiştir. Ben de Başkan Ford'u ciddiye alıyorum. Kendimi ve ailemi grip salgınından korumak için koruyucu tedbirlere baş vuracağım, ancak aşı olmayacağım'' diye konuştu.

İLK YARDIM VE SAĞLIK BİLGİLERİ DERSİ

Durmuş, Sağlık Bakanlığınca 43 milyon doz aşı sipariş verdiğini, bunun için 500 milyon TL ayrıldığını bildirdi.

Selçuk Üniversitesinde veteriner Prof. Dr. Osman Erganiş'in ''50 milyon TL'ye Türkiye'nin 10 yıllık aşısının üretilebileceğini'' ifade ettiğini belirten Durmuş, ''Yani yıllık ihtiyaç 5 milyon TL ile karşılanabilecek iken, 500 milyon TL veriyoruz. Bunun yorumunu vatandaşlarıma bırakıyorum'' dedi.

Durmuş, 1977'deki ''Rus Gribi'' olarak anılan H1N1 virüsüyle 32 yaşın üzerindeki bazı insanların karşılaştığını, bunun için direnç kazandıklarını belirterek, 2009 yılı itibariyle Türkiye'de domuz gribinden ölen olmadığını anımsattı.

Bilkent'te laboratuvar okulunda 4 vakayla ilgili ''salgın başladı'' gibi vaveylaya gerek olmadığını söyleyen Durmuş, okullara, laboratuvarlara sıvı sabunlukların yerleştirilmesi, el yıkama, ağız ve gözün korunmasıyla ilgili hijyenik bilgilerin basın yayın yolu ve okullardaki eğitimle öğrencilere verilebileceğini belirtti.

Durmuş, ''Milli Eğitim Bakanı, orta öğretim müfredatına ilk yardım ve sağlık bilgileri dersi koymalıdır. Böylece Bakan tarafından yaratılan krizin bir rant fırsatına dönüştürülmesinin yerine, halkımıza da doğru ve faydalı bilgi verilir'' dedi.

Hastalığa ayrılan 500 milyon lirayla 250 yataklı 25 yüksek ihtisas hastanesi yapılabileceğini veya yeni kurulan 20 üniversitenin tüm derslikleri, laboratuvarları ve idari binaların yaptırılabileceğini kaydeden Durmuş, 50 bin TL'ye 10 yıllık güvenli aşı üretilmesinin mümkün iken, bunun neden yapılmadığını sordu.

Osman Durmuş, ''500 milyon lirayı bu kadar kolay harcayan Sağlık Bakanı, Tarım Bakanı gibi firma mı kayırıyor? 3 ayrı firmaya da aşı siparişi verilerek firmaların susturulması mı amaçlanmıştır? Piyasa araştırması yapılmış mıdır? 500 milyon liralık aşıyı pazarlıkla ve farklı fiyatlarla alan Bakan için savcılar işlem yapabilecek midir? Savcıların içinde sürülme tehdidi var mıdır? Sağlık Bakanlığı bu vesileyle grip aşısını rutin aşı programına mı almış oluyor. Sağlık Bakanlığı personeline hibe edilen grip aşısı neden kullanılmamıştır. Bir bakan halk sağlığını korumak yerine, toplumu salgınla korkutup virüsten ve zararı faydasından çok, pahalı aşıyla, ithalatçısından yana tavır koyar mı?'' sorularının cevaplandırılmasını istedi.

''ÜRETİLMEYECEK AŞI VARSA HESABINI BENDEN SORUN''

MHP Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan, salgınlara karşı tedbir alabilecek, aşı üretimi yapabilecek enstitü ve araştırma merkezlerinin 58. Hükümet tarafından kapatıldığını belirterek, ''Bu tesisler kapatılıp, her şeyi özel sektör marifetiyle yapma anlayışıyla hareket ediliyor. 10 milyon liraya 10 yıllık aşınızı üretecek potansiyelimiz var. Eğer ülkemizde üretilemeyecek aşı varsa gelin hesabını benden sorun. Tüccar zihniyetiyle ülke yönetmekle, insan sağlığı kurban edilmektedir'' dedi.

Akcan, domuz gribi aşısının 6 ayda bir yenilenmesi gerektiğini belirterek, her yıl 35 milyon liralık aşının ithal edilebileceğini söyledi.

MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ise 2 yıl önce kene vakalarının gündemde olduğunu ve o dönemde de yolsuzluk olduğunu ileri sürdüklerini belirterek, ''Müfettişlerin hazırladığı haksız kazanç sağlandığına ilişkin raporlar kabul edilmedi. Bunların takipçisi olacağız. Başka firmalara haksız kazanç sağlamayın'' dedi.
AA

olayın seyri gitgide ilginçleşiyor arkadaşlar... internetten araştırdığım kadarıyla bu aşının kullanılması konusunda tartışma olan tek ülke biz değiliz diğer ülkelerdede aynı şekilde tartışmalar var.
 

DincerAydogdu

0
İyinet Üyesi
Onaylı Üye
Katılım
15 Nisan 2005
Mesajlar
1,741
Reaction score
29
Konum
Live in .NET
Bunun bu kadar önümüze çıkması dünya sağlık örgütünün (WHO) alarm seviyesini en üst düzeye çekmesi aslına bakarsak. WHO genel olarak güvenilir bir örgüt.

Kişisel görüşüme gelince, WHO tarafından seviye en üst düzeye çekilince devletler tarafından alınan önlemler arttırıldı. O sebeptendir ki bu gripten ölümler diğer griplerin bile altında. O nedenle yazının muhalefet için yazıldığı hissi uyandırdı bende. Sağlık Bakanlığı yapmış bir kişinin bunları bilmemesinin imkanı yok. Bebeklerimize vurdurduğumuz her aşının bile ölümle sonuçlanabilecek ciddi riskleri var. Yan etkisi olmayan aşı yok ki. Sonuçta zayıf bile olsa virüs alacağız sistemimize.

Şu da var. Aşının uygulanacağı ilk ülke olmamız biraz can sıkıcı. O konuda katılıyorum.
 

Türkiye’nin ilk webmaster forum sitesi iyinet.com'da forum üyeleri tarafından yapılan tüm paylaşımlardan; Türk Ceza Kanunu’nun 20. Maddesinin, 5651 Sayılı Kanununun 4. maddesinin 2. fıkrasına göre, paylaşım yapan üyeler sorumludur.

Backlink ve Tanıtım Yazısı için iletişime geçmek için Skype Adresimiz: .cid.1580508955483fe5

Üst