Sonuna kadar okuyun, pişman olmayacaksınız...
---
Gideceksin….
gideceksin biliyorum…
sık sık “alışmalısın” deyişinden belli…
bavulunun her zaman toplu duruşundan, gözlerini, gözlerimden kaçırışından belli…
bir gün “ben yokum” diyeceksin…
sen yoksan, benim de olmadığımı bilmeyeceksin…
…
gideceksin biliyorum…
içimdeki garip hüzünden belli…
dizlerimdeki yorgunluktan, şiirlerin kıtasından, şarkıların notasından belli…
hiç acımadan, arkana bakmadan…
…
gideceksin biliyorum…
gün ışığını bodrumlara taşımanın hüznünü bırakacaksın,
yatağa mutsuzca girmenin…
yokluğunu hatırladıkça yüreğime saplanan sancıyı iliklerimde hissedeceğim…
gözlerin kalacak aklımda… bir de saçların…
…
gideceksin biliyorum…
ne beynimize kazıdığımız yazılar kalacak, ne de sevimli şakalarımız…
kimsenin çıkmasını beklemeyeceğim köşe başından…
kimseyi korkutmayacağım…
…
gideceksin biliyorum…
bir kırık kalp bırakacaksın arkanda, bilgisayar programlarından…
bir çift de kısık göz…
her akşam gittiğin saatte yola bakacak
ama seni görmeyecek…
…
gideceksin biliyorum…
ninni söyleyerek uyuttuğunu unutarak…
“rüya bitti” diyeceksin, “uyan”…
“uyan hadi be adam… geç kalıyorsun gerçek hayata…”
uyanacağım…
…
gideceksin biliyorum…
ne bir bayram sıkıştıracağız adı belli olmayan sevdaya…
ne bir yılbaşı…
ne de “iyi ki doğdun meleğim… anne-babana teşekkürler” diyebileceğim…
gideceksin…
…
gideceksin biliyorum…
senden sonra kimse acımayacak bana,
“yorma kendini” demeyecek…
kollarına düşecek kadar halsiz olacağım…
kolların olmayacak…
…
gideceksin biliyorum…
ne bir reklam repliği kalacak akıllarda, ne de konusu belli olmayan rüyalar…
ne büyük mutlulukları küçük an’lara sığdırma çabası
ne küçük anlara büyük sürprizleri…
…
gideceksin biliyorum…
buğulu gözlerinle ferahlattığın bu kalbi
bir veda ile paramparça edeceksin…
“yaram derinde” diyeceğim;
Güleceksin,
“buz koy” diyeceksin…
…
gideceksin biliyorum…
artık kilometrelerce uzaktan hissettirmeyeceksin kokunu…
saçlarındaki şelaleyi, ellerindeki müziği dinletmeyeceksin…
bir taş atımı uzakta olsan da,
incecik belinin sırrını çözemeyeceğim…
tavlanın ustasını öğrenmeden gideceksin…
…
gideceksin biliyorum…
hayatımı değiştirdiğini bilmeden gideceksin…
vakit dolsun diye yaşayan adama, saniyelere yalvarmayı öğrettiğini görmeden…
bir bestecinin eserini göremediği gibi…
…
gideceksin biliyorum…
tek günlük ayrılığına dayanamazken,
bir öğün yemeğin lezzeti hatırına senelere isyan ettirerek…
bir sigara içimi kaçamağa her şeyden vazgeçerken
bir kelimene, bin yılın sevincini sığdırarak
gideceksin…
…
gideceksin biliyorum…
yasakladığın kalbime söz geçiremeyeceğim…
beynim uyuşacak… ayrılığın içimi kemirecek…
geriye birkaç şiir, bir de resmin kalacak
sana söyleyemediğimi, ona söyleyeceğim;
gideceksin…
(...Ömer Söztutan)
---
Gideceksin….
gideceksin biliyorum…
sık sık “alışmalısın” deyişinden belli…
bavulunun her zaman toplu duruşundan, gözlerini, gözlerimden kaçırışından belli…
bir gün “ben yokum” diyeceksin…
sen yoksan, benim de olmadığımı bilmeyeceksin…
…
gideceksin biliyorum…
içimdeki garip hüzünden belli…
dizlerimdeki yorgunluktan, şiirlerin kıtasından, şarkıların notasından belli…
hiç acımadan, arkana bakmadan…
…
gideceksin biliyorum…
gün ışığını bodrumlara taşımanın hüznünü bırakacaksın,
yatağa mutsuzca girmenin…
yokluğunu hatırladıkça yüreğime saplanan sancıyı iliklerimde hissedeceğim…
gözlerin kalacak aklımda… bir de saçların…
…
gideceksin biliyorum…
ne beynimize kazıdığımız yazılar kalacak, ne de sevimli şakalarımız…
kimsenin çıkmasını beklemeyeceğim köşe başından…
kimseyi korkutmayacağım…
…
gideceksin biliyorum…
bir kırık kalp bırakacaksın arkanda, bilgisayar programlarından…
bir çift de kısık göz…
her akşam gittiğin saatte yola bakacak
ama seni görmeyecek…
…
gideceksin biliyorum…
ninni söyleyerek uyuttuğunu unutarak…
“rüya bitti” diyeceksin, “uyan”…
“uyan hadi be adam… geç kalıyorsun gerçek hayata…”
uyanacağım…
…
gideceksin biliyorum…
ne bir bayram sıkıştıracağız adı belli olmayan sevdaya…
ne bir yılbaşı…
ne de “iyi ki doğdun meleğim… anne-babana teşekkürler” diyebileceğim…
gideceksin…
…
gideceksin biliyorum…
senden sonra kimse acımayacak bana,
“yorma kendini” demeyecek…
kollarına düşecek kadar halsiz olacağım…
kolların olmayacak…
…
gideceksin biliyorum…
ne bir reklam repliği kalacak akıllarda, ne de konusu belli olmayan rüyalar…
ne büyük mutlulukları küçük an’lara sığdırma çabası
ne küçük anlara büyük sürprizleri…
…
gideceksin biliyorum…
buğulu gözlerinle ferahlattığın bu kalbi
bir veda ile paramparça edeceksin…
“yaram derinde” diyeceğim;
Güleceksin,
“buz koy” diyeceksin…
…
gideceksin biliyorum…
artık kilometrelerce uzaktan hissettirmeyeceksin kokunu…
saçlarındaki şelaleyi, ellerindeki müziği dinletmeyeceksin…
bir taş atımı uzakta olsan da,
incecik belinin sırrını çözemeyeceğim…
tavlanın ustasını öğrenmeden gideceksin…
…
gideceksin biliyorum…
hayatımı değiştirdiğini bilmeden gideceksin…
vakit dolsun diye yaşayan adama, saniyelere yalvarmayı öğrettiğini görmeden…
bir bestecinin eserini göremediği gibi…
…
gideceksin biliyorum…
tek günlük ayrılığına dayanamazken,
bir öğün yemeğin lezzeti hatırına senelere isyan ettirerek…
bir sigara içimi kaçamağa her şeyden vazgeçerken
bir kelimene, bin yılın sevincini sığdırarak
gideceksin…
…
gideceksin biliyorum…
yasakladığın kalbime söz geçiremeyeceğim…
beynim uyuşacak… ayrılığın içimi kemirecek…
geriye birkaç şiir, bir de resmin kalacak
sana söyleyemediğimi, ona söyleyeceğim;
gideceksin…
(...Ömer Söztutan)