Arap diyarında Aşeka adında bir sarmaşık varmış. Bu aykırı ot, ne kadar bitki de olsa bir yürek taşırmış. Topraktan başını ilk çıkardığı gün Sarı saçlı, ince belli bir güne bakan ki çok üzgün Çiçeğin endamını görünce aşka düşmüş. İlk günün heyecanını yenen sarmaşık yola düşmüş, Bir ümitle “cananım” diye başlamış günebakanı sarmalamaya. Gündüzler ne kadar kâbus olsa da geceler olmuş bir hülya, Yârinin başı gece güneşe değil de kendine dönük olunca Bir hevesle daha bir sarar, sokulurmuş, salarmış yoruluncaAşk bu ya, karşılık bulamadıkça daha da bir yakar. Sarmaşık güne bakana aşık, içi yanar. Yine, mesut bir gecenin ardından sabah olmuş. Güneşin sıcak ışıkları sarmaşığa her zamankinden çok dokunmuş. Öfkeyle kaldırınca başını gökyüzüne. Sert bir bakıştan sonra bir nur akmış yüzüne. Bu bakış şaşkınlığa, ardından da neşeye dönmüş. Yârinin yüzü, güneşe rağmen kendisine dönükmüş. “Beni seviyor” çığlıkları yükselmiş gökyüzüne. Bir süre sonra kondurmak amacıyla bir buse sevdiğineUsulca sokulmuş günebakanın gül yüzüne.Gözyaşı dolmuş hiç ummazken gözüne Sıka sıka günebakanı sevgisiyle kucağında,Öldürmüş boğarak yârini en sonunda. Ahmet Alp Altay