- Katılım
- 21 Şubat 2013
- Mesajlar
- 1,000
- Reaction score
- 1
Türkiye'de hekime rahat ulaşılabiliyor mu? Bu sorunun yanıtı taraflara göre değişiyor. Türkiye'de şu an 100 binin üzerinde hekim görev yapıyor. Sağlık Bakanlığı en az 100 bin hekim açığı olduğunu ileri sürerken, Türk Tabipleri Birliği dağılım sorunu olduğunu belirtiyor.
Hükümetin tüm hastaneleri tek bir çatı altında toplamasıyla, eskiden yılda iki olan hekime başvuru sıklığı beşe ulaşmış durumda. Fakat yine de vatandaşlar açısından internetle, telefonla randevu alıp hekime muayene olmak hâlâ sorun olmayı sürdürüyor. Haftalar sonrasına randevu almak zorunda kalan vatandaş ise kendi deyimiyle sağlık sorunu olduğunda ya halkına -yani komşusuna- danışıyor ya da televizyonlarda hangi eğitimi aldıkları şüpheli ama doktor olmadıkları kesin olan nöbetçi şifacılar ile idare etmek zorunda kalıyor. Araştırmalar ülkemizde, hekime başvuran her iki kişiden birinin önceden aktar, hoca, çıkıkçı gibi insanlara da başvurduğunu gösteriyor.
Nüfusunun 15 milyonunun kalp damar hastalığı, diyabet, yüksek tansiyon gibi kronik sağlık sorunları olan bir ülkede insanlar lahana suyu, havuç suyu, kereviz kürü gibi seçeneklerle sorunlarından kurtulacakları umuduna kaptırılıyor. Mucize çözüm arayışları ilk çağlardan bu yana insanların gündemindeki yerini korumakta. Peki bilimin ilerlediği noktadan yararlanmak, doktorun verdiği ilaçları düzgün kullanmak, sağlıklı beslenmek, kilo vermek, düzenli yürüyüş yapmak, neden otları ya da sebzelerin suyunu kaynatın için önerisi kadar ilgi görmüyor? Bu sorunun yanıtına gelince; öncelikle hekimin hastaya ayırdığı süre en iyimser tahminle birçok özel hastanede bile 10 dakikayı geçmiyor. Hastalığının ne olduğunu anlayamayan, hangi ilacı niye kullandığını öğrenemeden doktorun yanından ayrılan hastanın kafasındaki soru işaretleri canlı kaldıkça, nöbetçi şifacıları televizyonda kanal kanal gezerken görmeye şaşırmamak gerekir. Peki ya medyanın sorumluluğu? Ağzı iyi laf yapan, otların nasıl kaynatılacağını iyi tarif eden herkes televizyona çıkabilir mi? Vatandaşlara sağlık konusunda öğüt verebilecek herhangi bir eğitimi olmayan bu kişilerin neden olabileceği risklerin sorumluluğunu medya nasıl üstlenebilir?
Nöbetçi şifacılar ünlerine ün, zenginliklerine zenginlik katarken, kısıtlı kaynaklarını sağlık sorunlarına çare aramakla tüketen vatandaşların haklarını kimin koruyacağı sorusunu toplum olarak sormak ve daha dikkatli davranmak gerekiyor.
Hükümetin tüm hastaneleri tek bir çatı altında toplamasıyla, eskiden yılda iki olan hekime başvuru sıklığı beşe ulaşmış durumda. Fakat yine de vatandaşlar açısından internetle, telefonla randevu alıp hekime muayene olmak hâlâ sorun olmayı sürdürüyor. Haftalar sonrasına randevu almak zorunda kalan vatandaş ise kendi deyimiyle sağlık sorunu olduğunda ya halkına -yani komşusuna- danışıyor ya da televizyonlarda hangi eğitimi aldıkları şüpheli ama doktor olmadıkları kesin olan nöbetçi şifacılar ile idare etmek zorunda kalıyor. Araştırmalar ülkemizde, hekime başvuran her iki kişiden birinin önceden aktar, hoca, çıkıkçı gibi insanlara da başvurduğunu gösteriyor.
Nüfusunun 15 milyonunun kalp damar hastalığı, diyabet, yüksek tansiyon gibi kronik sağlık sorunları olan bir ülkede insanlar lahana suyu, havuç suyu, kereviz kürü gibi seçeneklerle sorunlarından kurtulacakları umuduna kaptırılıyor. Mucize çözüm arayışları ilk çağlardan bu yana insanların gündemindeki yerini korumakta. Peki bilimin ilerlediği noktadan yararlanmak, doktorun verdiği ilaçları düzgün kullanmak, sağlıklı beslenmek, kilo vermek, düzenli yürüyüş yapmak, neden otları ya da sebzelerin suyunu kaynatın için önerisi kadar ilgi görmüyor? Bu sorunun yanıtına gelince; öncelikle hekimin hastaya ayırdığı süre en iyimser tahminle birçok özel hastanede bile 10 dakikayı geçmiyor. Hastalığının ne olduğunu anlayamayan, hangi ilacı niye kullandığını öğrenemeden doktorun yanından ayrılan hastanın kafasındaki soru işaretleri canlı kaldıkça, nöbetçi şifacıları televizyonda kanal kanal gezerken görmeye şaşırmamak gerekir. Peki ya medyanın sorumluluğu? Ağzı iyi laf yapan, otların nasıl kaynatılacağını iyi tarif eden herkes televizyona çıkabilir mi? Vatandaşlara sağlık konusunda öğüt verebilecek herhangi bir eğitimi olmayan bu kişilerin neden olabileceği risklerin sorumluluğunu medya nasıl üstlenebilir?
Nöbetçi şifacılar ünlerine ün, zenginliklerine zenginlik katarken, kısıtlı kaynaklarını sağlık sorunlarına çare aramakla tüketen vatandaşların haklarını kimin koruyacağı sorusunu toplum olarak sormak ve daha dikkatli davranmak gerekiyor.