TEBLİĞ
Mihr.com Efendi hz. iskender alimihr.
Arkadaşlarım bunu iyi okuyun hepiniz yükümlüsünüz dininizi ögrenmekle .günümüzdeki din adamları nasıl saptırdıgını görün .
Sizlere sesleniyorum bütün kademelerdeki din öğreticileri, İlâhiyat Fakültelerindeki Sayın Profesörler, Diyanet İşleri Teşkilatındaki Sayın üst seviye görevliler. Ve vaziyetin vahametinin farkındamısınız diye soruyorum.
İslâm kalesinden burçların koparıldığının, kapılarının, yok edildiğinin, kale duvarlarında rahneler açıldığının ne yazık ki farkında mısınız ?
Hiçbirinizi kınamıyorum ve suçlamıyorum.
Çünkü bütün insanlar sadece öğrendiklerini öğretebilirler. Sizlere neler öğretildiyse, sizler ancak onu öğretebilirsiniz.
Öyleyse hiç kimse, sizlere öğretilmeyen şeyleri, öğrenmediğiniz şeyleri, neden başkalarına öğretmiyorsunuz diye sizleri suçlayamaz.
Ama bu tebliği okuduğunuz zaman...
O zaman sorumluluğunuz başlıyor.
Eğer siz başkalarına dini öğretmekle vazifeli iseniz, göreviniz buysa sakın aşağıdaki Ayeti Kerimenin muhtevasındaki bu günün "küberası veya sadâtları" olmayın.
"Ve kaâlû Rabbenâ innâ eta'na sâdetenâ ve küberâenâ fe'edallûnessebiylâ." Ahzab-67
Ve derlerki muhakkakki biz sadatlarımıza ve büyüklerimize itaat ettik ve (Allah'ın) yolundan dâlalete saptık.
Rabbenâ âtihim dı'feyni minel'azâbi vel'anhüm lâ'nen kebiyrâ." Ahzab-68
Rabbimiz onlara azaptan 2 kat ver, ve onları büyük bir lânetle lanetle...
Büyükler, devlet ve hükümet erkânı, idareciler ve bürokratlardır ama ya sadâtlar? Onlar insanlara dini öğretmekle vazifeli olanlardır. Yani sizlersiniz Sayın din öğretmekle vazifeli olanlar...
Hiç biriniz böyle bir sorumluluk taşımıyordunuz.
Ama artık sorumluluğunuz olacak. Çünkü bunca insanın cehenneme gitmesine ancak sizler mani olabilirsiniz.
Sizlere ulaşmaya çok çalıştık...
Bütün üniversitelere müracaatta bulunduk. İslâm ın ne olduğunu anlatalım. Dinimizden neler koparıldığını gözler önüne serelim diye...
İlmî tekebbürünüz mü, yoksa sizi haklı gösterebilecek başka sebepler mi, bizim size ulaşmamızı reddettirdi sizlere...
Sadece 2 fakülte hariç. İzmir İlâhiyat Fakültesi ve Erzurum İlâhiyat Fakültesi... Allah onlardan razı olsun.
Bir de eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Yazıcıoğlu... Allah ondan da razı olsun.
Ey Diyanet İşleri Teşkilatındaki Sayın yetkililer:
Sayın Yazıcıoğlu'nun uygun gördüğü 3 gün süreli bir seminer verecektik de, bütün müftüler ve sizlere İslâmdan neler koparıldığını anlatacaktık. Buna mâni oldunuz. Acaba büyük bir vebâl yüklenmediniz mi?
Bununla kalmadınız ve bu semineri takip edecek olan 2 aylık seminere de mâni oldunuz.
Sayın Diyanet Vakfı Yetkilileri konferans salonunu bir defa hariç bize tahsis etmemeyi başardınız. Harika...
Ve Diyanet İşlerindeki Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Sayın İsmail ÖNER, hiçbir Kur'ân-ı Kerîm incelemesi yapmadan, "Risalet Nurları"nı bizim uydurduğumuzu ima etmişsiniz yazınızda. Ve orada yazılanların "Kur'ân-ı Kerîm'e ve İslâm dininin değişmez esaslarına, ve sünnete kesin olarak aykırı" olduğunu iddia etmek cesaretini göstermişsiniz. Tebrikler...
Peki şimdi her ifadenin Kur'ân-ı Kerîm Ayeti Kerimelerine mutlaka dayalı olduğunu ispat eden cevabımıza ne diyeceksiniz bakalım?...
Aziz , görüyorsunuzki Kur'ân-ı Kerîm sadece size öğretilen ayetlerden ibaret değil...
Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de yok edilmek istenen Allah'ın hakikatlerinin doğrusunu, hiçbir Kur'ân-ı Kerîm mealinde bulmak mümkün değil. Bugün Türkiyedeki Kur'ân-ı Kerîm mealleri 20'nin üzerindedir. Diyanet İşleri Başkanlığının Üst Seviyedeki Heyetlerine hazırlattığı Kur'ân-ı Kerîm meali de ayni şekilde hatalı.
Elbette ihanet değil. Çünkü ihanet bugünkü nesle ait değil. İhanet asırların damgasını taşıyor.
Biliyoruz ki sözkonusu heyetin yetkilileri de diğerleri gibi bize diyecek ki,
- Eski büyük alimlerin birçok Kur'ân-ı Kerîm tefsiri var. Biz her Ayeti Kerîme için onlardan en uygun gördüğümüz bir tanesini alırız. Onlara olan derin saygımızdan dolayı meali değiştiremeyiz.
Tıpkı Türkiye Gazetesinin cevabı gibi...
Türkiye Gazetesinin "Bir Bilene Soralım" sütununda bugüne kadar çok sayıda Kur'ân-ı Kerîme ters düşen bilgiler yayınlandı. Mektupla ikaz ettik olmadı. Adam gönderdik ve onlara tespit ettiğimiz bilgilerin yanlış olduğunu ispat ettik. Sonuç mu? Sonuç çok çarpıcı. Bize buyurdular ki;
- "Bu sorumluluk bize ait değildir. Biz hangi konuda bir şey yazarsak kaynak gösteririz. Kendiliğimizden yazmadığımız cihetle, sorumluluk bize ait değildir."
- Peki, Ayeti Kerîmeler şunlar şunlar olduğuna göre yazdığınız hususlar Kur'ân-ı Kerîme ters düşmüyor mu?
Ayeti Kerîmelerin arapçalarını inceleyip te doğru söylediğimiz anladıkları zaman diyorlar ki;
- "Bu konunun tartışmasına girmeyi, referans gösterdiğimiz büyük alimlere saygısızlık sayarız. Sizin muhatabınız biz değiliz, onlar."
- Peki, onlara olan saygınız sebebiyle sizden aldıkları yanlış bilgileri doğru zannedenlere verdiğiniz zarar ne olacak? Bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız ?
Mihr.com Efendi hz. iskender alimihr.
Arkadaşlarım bunu iyi okuyun hepiniz yükümlüsünüz dininizi ögrenmekle .günümüzdeki din adamları nasıl saptırdıgını görün .
Sizlere sesleniyorum bütün kademelerdeki din öğreticileri, İlâhiyat Fakültelerindeki Sayın Profesörler, Diyanet İşleri Teşkilatındaki Sayın üst seviye görevliler. Ve vaziyetin vahametinin farkındamısınız diye soruyorum.
İslâm kalesinden burçların koparıldığının, kapılarının, yok edildiğinin, kale duvarlarında rahneler açıldığının ne yazık ki farkında mısınız ?
Hiçbirinizi kınamıyorum ve suçlamıyorum.
Çünkü bütün insanlar sadece öğrendiklerini öğretebilirler. Sizlere neler öğretildiyse, sizler ancak onu öğretebilirsiniz.
Öyleyse hiç kimse, sizlere öğretilmeyen şeyleri, öğrenmediğiniz şeyleri, neden başkalarına öğretmiyorsunuz diye sizleri suçlayamaz.
Ama bu tebliği okuduğunuz zaman...
O zaman sorumluluğunuz başlıyor.
Eğer siz başkalarına dini öğretmekle vazifeli iseniz, göreviniz buysa sakın aşağıdaki Ayeti Kerimenin muhtevasındaki bu günün "küberası veya sadâtları" olmayın.
"Ve kaâlû Rabbenâ innâ eta'na sâdetenâ ve küberâenâ fe'edallûnessebiylâ." Ahzab-67
Ve derlerki muhakkakki biz sadatlarımıza ve büyüklerimize itaat ettik ve (Allah'ın) yolundan dâlalete saptık.
Rabbenâ âtihim dı'feyni minel'azâbi vel'anhüm lâ'nen kebiyrâ." Ahzab-68
Rabbimiz onlara azaptan 2 kat ver, ve onları büyük bir lânetle lanetle...
Büyükler, devlet ve hükümet erkânı, idareciler ve bürokratlardır ama ya sadâtlar? Onlar insanlara dini öğretmekle vazifeli olanlardır. Yani sizlersiniz Sayın din öğretmekle vazifeli olanlar...
Hiç biriniz böyle bir sorumluluk taşımıyordunuz.
Ama artık sorumluluğunuz olacak. Çünkü bunca insanın cehenneme gitmesine ancak sizler mani olabilirsiniz.
Sizlere ulaşmaya çok çalıştık...
Bütün üniversitelere müracaatta bulunduk. İslâm ın ne olduğunu anlatalım. Dinimizden neler koparıldığını gözler önüne serelim diye...
İlmî tekebbürünüz mü, yoksa sizi haklı gösterebilecek başka sebepler mi, bizim size ulaşmamızı reddettirdi sizlere...
Sadece 2 fakülte hariç. İzmir İlâhiyat Fakültesi ve Erzurum İlâhiyat Fakültesi... Allah onlardan razı olsun.
Bir de eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Yazıcıoğlu... Allah ondan da razı olsun.
Ey Diyanet İşleri Teşkilatındaki Sayın yetkililer:
Sayın Yazıcıoğlu'nun uygun gördüğü 3 gün süreli bir seminer verecektik de, bütün müftüler ve sizlere İslâmdan neler koparıldığını anlatacaktık. Buna mâni oldunuz. Acaba büyük bir vebâl yüklenmediniz mi?
Bununla kalmadınız ve bu semineri takip edecek olan 2 aylık seminere de mâni oldunuz.
Sayın Diyanet Vakfı Yetkilileri konferans salonunu bir defa hariç bize tahsis etmemeyi başardınız. Harika...
Ve Diyanet İşlerindeki Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Sayın İsmail ÖNER, hiçbir Kur'ân-ı Kerîm incelemesi yapmadan, "Risalet Nurları"nı bizim uydurduğumuzu ima etmişsiniz yazınızda. Ve orada yazılanların "Kur'ân-ı Kerîm'e ve İslâm dininin değişmez esaslarına, ve sünnete kesin olarak aykırı" olduğunu iddia etmek cesaretini göstermişsiniz. Tebrikler...
Peki şimdi her ifadenin Kur'ân-ı Kerîm Ayeti Kerimelerine mutlaka dayalı olduğunu ispat eden cevabımıza ne diyeceksiniz bakalım?...
Aziz , görüyorsunuzki Kur'ân-ı Kerîm sadece size öğretilen ayetlerden ibaret değil...
Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de yok edilmek istenen Allah'ın hakikatlerinin doğrusunu, hiçbir Kur'ân-ı Kerîm mealinde bulmak mümkün değil. Bugün Türkiyedeki Kur'ân-ı Kerîm mealleri 20'nin üzerindedir. Diyanet İşleri Başkanlığının Üst Seviyedeki Heyetlerine hazırlattığı Kur'ân-ı Kerîm meali de ayni şekilde hatalı.
Elbette ihanet değil. Çünkü ihanet bugünkü nesle ait değil. İhanet asırların damgasını taşıyor.
Biliyoruz ki sözkonusu heyetin yetkilileri de diğerleri gibi bize diyecek ki,
- Eski büyük alimlerin birçok Kur'ân-ı Kerîm tefsiri var. Biz her Ayeti Kerîme için onlardan en uygun gördüğümüz bir tanesini alırız. Onlara olan derin saygımızdan dolayı meali değiştiremeyiz.
Tıpkı Türkiye Gazetesinin cevabı gibi...
Türkiye Gazetesinin "Bir Bilene Soralım" sütununda bugüne kadar çok sayıda Kur'ân-ı Kerîme ters düşen bilgiler yayınlandı. Mektupla ikaz ettik olmadı. Adam gönderdik ve onlara tespit ettiğimiz bilgilerin yanlış olduğunu ispat ettik. Sonuç mu? Sonuç çok çarpıcı. Bize buyurdular ki;
- "Bu sorumluluk bize ait değildir. Biz hangi konuda bir şey yazarsak kaynak gösteririz. Kendiliğimizden yazmadığımız cihetle, sorumluluk bize ait değildir."
- Peki, Ayeti Kerîmeler şunlar şunlar olduğuna göre yazdığınız hususlar Kur'ân-ı Kerîme ters düşmüyor mu?
Ayeti Kerîmelerin arapçalarını inceleyip te doğru söylediğimiz anladıkları zaman diyorlar ki;
- "Bu konunun tartışmasına girmeyi, referans gösterdiğimiz büyük alimlere saygısızlık sayarız. Sizin muhatabınız biz değiliz, onlar."
- Peki, onlara olan saygınız sebebiyle sizden aldıkları yanlış bilgileri doğru zannedenlere verdiğiniz zarar ne olacak? Bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız ?