Bir sabah güneş ilk ışıklarını saçarken güne, sizler uyurken daha sıcak yataklarınızda, atıp şehrin yamaçlarına kendimizi, bir solukta ineceğimiz son bayırlarında, yorgun dizlerimizin üzerlerine çökerek toplayacağımız kır çiçeklerinden küçük buketler yapıp döneceğiz:
Usulca gireceğiz koyunlarınıza, ürkek ağızlarımız ağlarını atacak o an üzerlerinden, bugüne dek içimizde beslediğimiz, bir türlü söyleyemediğimiz, bizden daha önce hiç böylesini duymadığınız, yıllardır bir heves beklediğiniz sevgi sözcüklerini fısıldayacağız kulaklarınıza, tam saçlarınızın arasına kondururken taze papatyaları:
Parıldayacak gözleriniz, yüzlerimize mahcup bir şaşkınlık içinde bakarken dudaklarınız kımıldayacak yavaşça, gülümseyeceksiniz, yutmak için arayıp bulacağınız küçük dillerinize hapsolacak kelimeleriniz, bir süre konuşamayacak, öyle kalacaksınız:
Beyaz gelinliklerinizin arasına naftalinleyip kaldırdığınız aşklarınıza o sabah yeniden kavuşacak, ellerine en sevdikleri, eskise de vazgeçemedikleri bebekleri verilmiş kız çocukları gibi sevinecek, şımaracaksınız, iş işten geçerken ağarttığımız saçlarımızı okşarken açılacak diliniz, soracaksınız:
- Aşkım, bu da nerden çıktı şimdi! İyi misin?
- İyi değiliz. Nicedir: Para, kariyer, geçim, rekabet, tüketim: Büyük şehirlerin küçük tutkularının esirleriyiz. Ebedi aşklarımız gündelik hayatlarımızın içinde erimiş, ruhlarımız yitik, bulmak için kaybettik sanki hepimiz, bu sabah kaybolan aşklarımızın peşindeyiz. Evlilik aşkı uzaklaştırır ise bu bizimkisi hoş bir rastlantı olsun, belki hasret düşmüştür gitmez kalır dedik.
Çoktan büyüdük adam olduk: Ağır ol dediler, molla olduk. Okuduk, gittik bir baltaya sap olduk. İki tanık bir imzayla kendi sevgililerimize koca olduk.
Evlendik, barklandık, işyerlerine girip saklandık, hayata mı atıldık hayattan mı atıldık, işlerimize hepten sarılırken, aşklarımızın kıyısından köşesinden tutar olduk.
Sevgiler yaşanmazsa neye yarar, kalfalık zor bir zanaatmış meğer, işlerin peşinde koşturmaktan aşklarımızı da çabuk tüketir, harcar olduk.
Çiçekler sevgililerini özleyen aşıklar için açarmış, gidip toplamak lazım. Çocukluk pür neşe, gençlik telaşe, gerisi meşgale imiş, aşka vakit tanımak lazım.
Fuzuli, söze ne hacet: "Ya Rab manâ cismü cân gerekmez, cânânsuz cihân gerekmez", bu dünyanın tüm malı aşkın bir dirhemi çekmez, ara sıra göz göze gelip koklaşmak lazım.
İşler olacağına varır, bugün saklambaç değil evcilik oynamak lazım: Kedi gibi yatağa yumulmak, sonra sokağa çıkıp iki sevgili el ele, boş gezenin boş kalfası dolaşmak lazım.
Bak ilkbahar geldi, kavak yelleri yola çıktı, fazla iş aşık usandırır, hiç olmazsa bu bahar, aşk hikayelerimizi sarıp başa tekrar, aşkı dolu dolu yaşamak lazım:
- Nerde kalmıştık canım?
- Ben hep buradaydım hayatım, hiç dönmeyeceksin sanmıştım!
Yazar : Adnan Erdoğmuş
Usulca gireceğiz koyunlarınıza, ürkek ağızlarımız ağlarını atacak o an üzerlerinden, bugüne dek içimizde beslediğimiz, bir türlü söyleyemediğimiz, bizden daha önce hiç böylesini duymadığınız, yıllardır bir heves beklediğiniz sevgi sözcüklerini fısıldayacağız kulaklarınıza, tam saçlarınızın arasına kondururken taze papatyaları:
Parıldayacak gözleriniz, yüzlerimize mahcup bir şaşkınlık içinde bakarken dudaklarınız kımıldayacak yavaşça, gülümseyeceksiniz, yutmak için arayıp bulacağınız küçük dillerinize hapsolacak kelimeleriniz, bir süre konuşamayacak, öyle kalacaksınız:
Beyaz gelinliklerinizin arasına naftalinleyip kaldırdığınız aşklarınıza o sabah yeniden kavuşacak, ellerine en sevdikleri, eskise de vazgeçemedikleri bebekleri verilmiş kız çocukları gibi sevinecek, şımaracaksınız, iş işten geçerken ağarttığımız saçlarımızı okşarken açılacak diliniz, soracaksınız:
- Aşkım, bu da nerden çıktı şimdi! İyi misin?
- İyi değiliz. Nicedir: Para, kariyer, geçim, rekabet, tüketim: Büyük şehirlerin küçük tutkularının esirleriyiz. Ebedi aşklarımız gündelik hayatlarımızın içinde erimiş, ruhlarımız yitik, bulmak için kaybettik sanki hepimiz, bu sabah kaybolan aşklarımızın peşindeyiz. Evlilik aşkı uzaklaştırır ise bu bizimkisi hoş bir rastlantı olsun, belki hasret düşmüştür gitmez kalır dedik.
Çoktan büyüdük adam olduk: Ağır ol dediler, molla olduk. Okuduk, gittik bir baltaya sap olduk. İki tanık bir imzayla kendi sevgililerimize koca olduk.
Evlendik, barklandık, işyerlerine girip saklandık, hayata mı atıldık hayattan mı atıldık, işlerimize hepten sarılırken, aşklarımızın kıyısından köşesinden tutar olduk.
Sevgiler yaşanmazsa neye yarar, kalfalık zor bir zanaatmış meğer, işlerin peşinde koşturmaktan aşklarımızı da çabuk tüketir, harcar olduk.
Çiçekler sevgililerini özleyen aşıklar için açarmış, gidip toplamak lazım. Çocukluk pür neşe, gençlik telaşe, gerisi meşgale imiş, aşka vakit tanımak lazım.
Fuzuli, söze ne hacet: "Ya Rab manâ cismü cân gerekmez, cânânsuz cihân gerekmez", bu dünyanın tüm malı aşkın bir dirhemi çekmez, ara sıra göz göze gelip koklaşmak lazım.
İşler olacağına varır, bugün saklambaç değil evcilik oynamak lazım: Kedi gibi yatağa yumulmak, sonra sokağa çıkıp iki sevgili el ele, boş gezenin boş kalfası dolaşmak lazım.
Bak ilkbahar geldi, kavak yelleri yola çıktı, fazla iş aşık usandırır, hiç olmazsa bu bahar, aşk hikayelerimizi sarıp başa tekrar, aşkı dolu dolu yaşamak lazım:
- Nerde kalmıştık canım?
- Ben hep buradaydım hayatım, hiç dönmeyeceksin sanmıştım!
Yazar : Adnan Erdoğmuş