31 Aralık ile 1 Ocak arasında ne fark var?
Siz de artık bu kendinizi
mutlu hissetme zorunluluğundan bıkmadınız mı?
Sanki bir "arınma" olacakmış falan gibi gelir insana, değil mi? Size de olur mu? Hani giden yıl kirlenmiş, eskimiş de, yeni gelen yılda yeni bir başlangıç, "beyaz sayfa" falan...
Yoktur öyle bir şey.
Herşey kaldığı yerden "aynen" devam, aslında birşeyin "kaldığı" falan da yok. Gece yattık, sabah kalktık, takvimin yaprağı değişmiş, hepsi bu.
Johann Strauss'un "Yarasa" operetini bilir misiniz, bir yılbaşı gecesi cereyan eder... Orada gardiyan Frosch tam saat on ikide takvimin yaprağını koparır, "31 Aralık" yaprağının altından "32 Aralık" çıkar!
İşte bunun gibi bir şey.
Sözler verilir, kararlar alınır, yeni yılda sigara bırakılacak, kilo verilecek, kimseyle kavga edilmeyecektir.
Sonrası eski tas eski hamamdır.
Ama kendimizi güzel kandırdık değil mi, hindi dolması, bademli ve kestaneli pilav, fındık fıstık, tombala... Bol içki. Ardından damardan tuzlama, pilav üstü az işkembe, yoğurt.
Ooon, dokuuuz, sekiiiz, yediii, altııı, beeeş, dööört, üüüç, ikiii, biiir... Girdik mi hanım? Girdik girdik!
Hava fişekleri, patlamalar... Dışarıda birbirine çarpan sarhoş arabaları, fren gıcırtıları...
Öpüşmeler... Bazı hatunları "yılbaşıdır ayağından" daha bir candan öpmeler bu arada... Eşek değilse anlar...
Hamlet, "geriye kalan sessizlik" demişti. Bu gün geriye kalan, evet ortalık da sessizdir sessiz olmasına ama, mide bulantısı, baş ağrısı. Geriye kalan, akşamdan kalmalık.
"Ziyan olmasın" diye daha birkaç gün boyunca yenecektir o akşamdan kalma yemekler de: Tabak dibi barbunya fasulyası, soğuk börek, pörsümüş salata, kenarına çatalın zeytinyağı bulaşmış beyaz peynir...
Ve ille de özene bezene doldurulan, ama kimse ağzına sürmediği için hep kalan o kuruyemiş tabağı...
Televizyonun gecekondu eğlenceleri bitmiş, ortalık durulmuş, mayna olmuştur. Bugün ne tele-vizyon seyredilir, ne gazete okunur. Akşama kadar sersem sepelek dolaşılır evin içinde.
Günler uzamaya başlamıştır başlamasına da, henüz "hissedilecek" kıvama gelmemiştir, bunun için şubat başlarını beklemek gerekecektir. Erkenden gece olur. Hani herşey değişecekti birdenbire?
Şimdi kalkın bir çorba koyun ateşe, midenizin "suyunu" alsın, haminnem öyle derdi.
Yılbaşının gerçek değeri nedir? Bence büyük oranda bir hiç. Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması... İnsan ömrü doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir...
Not: Bu yazının tamamını ben yazmadım, bazı yazarlardan ve bir kitaptan sentez yaptım, araya da kendi fikirlerimi sıkıştırdım.
Kimse yanlış anlamasın; yılbaşına karşı değilim. Dini yönden hiçbir sakıncası olduğunu da düşünmüyorum. Kimse kutlamasın, niye kutluyorsun kardeşim diye serzenişte de bulunmuyorum. Herkes kutlasın. Ki, benim de bu gece bazı planlarım var, ben de kendi halimde yılbaşına eğlenceli gireceğim. Benim anlatmak istediğim bir durum tespiti ve yalnızca bu yılbaşına olağanüstü anlamlar yüklenmesi; yeni bir sayfa, yeni bir umut olarak görünmesi. Yılbaşının, insanları eğlendiren bir gün olması dışında hiçbir önemi yoktur arkadaşlar. Diğer birçok özel günler gibi...
Herkesin yeni yılı huzurlu geçirmesini diliyorum