İyinet'e Hoşgeldiniz!

Türkiye'nin En Eski Webmaster Forum'una Hemen Kayıt Olun!

Kayıt Ol!

Yalansız Siyaset Yılansız Çukur

ahze21

0
İyinet Üyesi
Katılım
26 Nisan 2008
Mesajlar
14
Reaction score
1
http://globalhaber.tv/yeni/yazilar/yalansiz-siyaset-yilansiz-cukur_8626.html#.VCm2hxRrPIV

Herkesin kendi mülahazalarında “siyaset”in kelime manası farklı olmakta. Kimilerine göre “olmazsa olmaz su”, kimilerine göre de İçtimai hayatı zehirleyen bal”. “Su” ve “Bal”; ikisi de içtikçe içirtiyor.
Tarihini bilmeyen bir millet, içine düştüğü kuyudan çıkmış bir adamın oğlunun aynı tecrübeyi tatmak için kendini dipsiz bir kuyuya atması gibi dipsiz kuyulardan zirveleri hayalinde görür.
Bizim devletlerimizin tarih aynasında boy göstermelerine sebep olan üç olgu vardır; Din-Hukuk-Siyaset. “Din” mevzuunda “yalan” kabul edilemez bir olgudur. “Hukuk”ta ise adaletin olduğu yerde “yalan”dan dem vurmak suça ve suçluya yardım olduğundan adaletin zıttı olur.
Gelin şimdi “Siyaset” ve “Yalan” mevzuunu irdeleyelim ama bunun için evvela kendimize ötnek olacak öyle birini bulalım ki hem “din adamı” olsun hem de “siyaset” yapmış olsun.
İşte size bir örnek: Bediüzzaman Said-i Nursi. Kendisi hayatını iki taksim etmiş; Eski Said ve Yeni Said. Eski Said dönemi siyaset ile bir şeylerin halledilebileceğini varsayan heyecanlı bir “Din Alimi”. “Yeni Said” dönem ise siyasetten ve dünyevi çıkar ilişkilerinden alabildiğine iğrenmiş ve şeytandan kaçar gibi “Siyaset”ten kaçan münzevi bir derviş, İmam ve iman kurtarmak için tefsir yazıp talebeyekucak açan mübarek bir Hoca.
Gelin “Din-Hukuk-Siyaset” üçlüsündeki “Siyaset” olgusunun Devletimizde nasıl anlaşıldığını ve pratikte nasıl uygulandığını dinleyelim…
Bediüzzaman said-i Nursi “Yeni Said ne için bu kadar şiddetle siyasetten çekiniyor?” sualine şöyle cevap veriyor: “Milyarlar seneden ziyâde olan ebedî hayata çalışmayı ve kazanmayı şüpheli bir-iki sene dünya hayatına lüzumsuz, fuzûlî bir surette karışmayla fedâ etmemek için; hem en mühim, en lüzumlu, en saf ve en hakikatle olan iman ve Kur’an için siyasetten kaçıyor.
Neden olarak da şöyle diyor: Ben ihtiyar oluyorum; bundan sonra kaç sene yaşayacağım bilmiyorum. Öyle ise, bana en mühim iş, ebedî hayata çalışmak lâzım geliyor. Ebedî hayatı kazanmakta en birinci vâsıta ve ebedî saadetin anahtarı imandır; ona çalışmak lâzım geliyor. Fakat ilim itibariyle insanlara dahi bir menfaat dokundurmak için şer’an mükellef olduğumdan, hizmet etmek isterim. Lâkin o hizmet, ya ictimâî ve dünyevî hayata ait olacak. Hem fırtınalı bir zamanda sağlam hizmet edilmez. Onun için, o ciheti bırakıp, en mühim, en lüzumlu, en selametli olan imana hizmet cihetini tercih ettim. Kendi nefsime kazandığım iman hakikatlarını, nefsimde tecrübe ettiğim mânevî ilaçları, diğer insanların eline geçmek için, o kapıyı, açık bırakıyorum. Belki Cenab-ı Hak bu hizmeti kabul eder ve eski günahıma kefaret yapar. Bu hizmete karşı şeytan-ı racîmden başka hiç kimsenin -mümin olsun, kâfir olsun, sıddık olsun, zındık olsun- karşı gelmeye hakkı yoktur. Çünkü imansızlık başka şeylere benzemiyor. Zulümde, fıskta, büyük günahlarda birer uğursuz şeytanî lezzet bulunabilir. Fakat imansızlıkta hiçbir lezzet ciheti yok. Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azap içinde azaptır. (…)
“Amma ‘Kur’an ve imanın hizmeti ne için beni men ediyor?’ dersen, ben de derim ki: İman ve Kur’an hakikatları, birer elmas hükmünde olduğu halde, siyasete bulaşmış olsaydım, elimdeki o elmaslar, iğfal olunabilen avâm tarafından ‘Acaba taraftar kazanmak için siyaset propaganda değil mi?’ diye düşünürler. O elmaslara âdî şişeler (cam parçaları) nazarıyla bakabilirler. O halde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini düşürmek hükmüne geçer. İşte, ey ehl-i dünya! Neden benimle uğraşıyorsunuz, beni kendi hâlimde bırakmıyorsunuz?
“Şu sürgün zamanında görüyorum ki, hodfüruş ve siyaset bataklığına düşmüş bazı insanlar bana tarafgirâne, rakîbâne bir nazarla bakıyorlar. Güyâ ben de onlar gibi dünya cereyanlarıyla alâkadarım! Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok. O adamlardan ücret mukâbilinde iş görenler, belki kendini bir derece mâzur görüyor. Fakat ücretsiz, hamiyet nâmına bana karşı tarafgirâne, rakîbane vaziyet almak, ilişmek, eziyet etmek, gayet fenâ bir hatâdır. Çünkü daha önce isbât edildiği gibi, dünya siyaseti ile alâkadar değilim. Yalnız, bütün vaktimi ve hayatımı iman ve Kur’an hakikatlarına hasretmiş ve vakfetmişim. Mâdem böyledir; bana eziyet verip rakipçe ilişen adam düşünsün ki, o muâmelesi zındıka ve imansızlık nâmına imâna ilişmek hükmüne geçer.
“Dünya mâdem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem mâdem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem ebedî hayat burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu dünya misafirhanesinin gayet Hakîm ve Kerim bir İdarecisi var. Hem madem, ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır. Hem madem ‘Allah hiç kimseyi gücünün yettiğinden başka sorumluluk yüklemez.’ âyetinin sırrınca, gücün üzerinde teklif yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola tercih edilir. Hem madem dünyalık dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır. Elbette en bahtiyar odur ki, dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, ebedî hayatını dünya hayatı için bozmasın, mânâsız boş şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir bilip, misafirhane sâhibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp ebedî saadete girsin.”
Yalansız ve sahtekarlıksız bir yol var önümüzde. Neden o dururken “Yalanlı Siyaset”e sarılalım?
Ahmet Alp HAN
Twitter: @ahze22


Share on facebook Share on twitter Share on google Share on live More Sharing Services 0
 

Türkiye’nin ilk webmaster forum sitesi iyinet.com'da forum üyeleri tarafından yapılan tüm paylaşımlardan; Türk Ceza Kanunu’nun 20. Maddesinin, 5651 Sayılı Kanununun 4. maddesinin 2. fıkrasına göre, paylaşım yapan üyeler sorumludur.

Backlink ve Tanıtım Yazısı için iletişime geçmek için Skype Adresimiz: .cid.1580508955483fe5

Üst