1970'li yılların başlarında birkaç tane Amerikan üniversitesi aralarında bilgi paylaşımını sağlamak için bir ağ kurdu. Bu ağ gelişerek hepimizin bildiği "İnternet" haline geldi.
Aynı yıllarda, yine bir kaç amerikan bankasıda aralarındaki para alışverişini kolaylaştırmak için başka bir ağ kurdular. Bu ağa "Döviz alım satımı" anlamına gelen "Foreign exchange" kelimelerinin kısaltılmışı olan FOREX adını verdiler.
Bilgisayarların yaygınlaşmasına paralel olarak bu ağda yaygınlaştı. Ama internetten farklı olarak bu ağa sadece uluslararası işlem yapabilen bankalar girebildi. Başka bir deyişle kişisel kullanıcılara açık değildi. Bu yüzden adı İnternet kadar duyulmadı. Ama tıpkı internet gibi ne bir sahibi, ne bir patronu, nede bir merkezi vardı. Forex, tüm bankacılarındı.
Bu durum 1999 yılına kadar böyle kaldı. O yıl, bir grup bankacı banka özelliklerine ve yetkilerine sahip bir aracı kurum (Gain capital) kurarak bireysel
kullanıcıların kendi üzerlerinden FX piyasalarına girebilecekleri bir sistem (Spot FX) geliştirdiler. Yani sizin yada benim için 6 yıllık ömrü ile Dünya'daki en yeni piyasalardan biri, ama çok kısa süre sonra çok ama çok yaygınlaşacak.
Tarihçesine baktıktan sonra gelelim Forex nedir sorusuna....
Forex, kısaca sanal bir döviz bürosu kurmaktır. Masanızın üstündeki bu döviz bürosundan Dünya'daki bütün "geçerli" paraları alıp satabilirsiniz. (Usd doları, Euro, isviçre frangı, japon yeni vs.)
Peki, sanal döviz bürosu kurmakla, gerçek bir döviz bürosu arasında ne farklar vardır?
Birincisi, sanal döviz bürosunun kurulum maliyeti çok düşüktür. (yaklaşık 250$).
İkincisini ise şöyle anlatayım; Bakırköyün meydanında bir döviz bürosu kurdunuz. Yani önünüzden binlerce kişi gelip geçiyor. Ama alım satım için birinin dükkana müşteri olarak girmesi gerekiyor. Ama sanalda bu çok daha kolay. Dövizin fiyatını beyendiğiniz anda AL veya SAT düğmelerine basarak anında işlem yapabilirsiniz. Yani müşteri beklemek derdi yok.
Nasıl, forex size çok kolay ve kazançlı gözüktü, değilmi? Ama kazın ayağı hiçte öyle değil...