Sudan sebeplerle tartışıyoruz hep. Nasıl barış, toplumsal uzlaşı sağlanırı aramaktansa sürekli bir ego tatmin savaşları dönüyor. Kimin daha fazla tartışma yetenekleri var yarışması gibi, ne dendiği pek önemli değil, kim karanın ak olduğunu en iyi savunabilir gibi.
Halbuki, ihtiyacımız olan misyoner değil vizyoner insanlar. Ufak hesaplara takılmış, sürekli kendi amacına ulaşmak için siyaseti kullanan insanlar da değil, hangi kesimden olursa olsun, zaten kesim lafı başlı başına üretilmiş bir kavram -bkz. 70'ler ve sonrası.
Dünyada kabul edilmiş bazı gerçekler var; eğitimde, yönetimde, sosyal yasalarda. Biz zaten aydınlanma devri geçirmiş, ve hatta bunu gerçek anlamda geçirebilmiş tek Müslüman toplumuz. Bunlar çok ciddi süreçler, öyle avrupa kupası kazanmak gibi şeyler değil, varoluş kadar ciddi. Sürekli aynı kısır meselelerde dönüp durmanın cidden hiç bir anlamı yok.
Politika bir soğuk savaştır, lakin sıcak savaştan en büyük farkı, düşmanın ve dostun kim olduğunu görmenin çok daha zor olması. Herkes yazmadan önce bir düşünmeli, ülkesinin gerçek dostu kim, düşmanı kim? Ben kimle neyi tartışıyorum? Kimi "karşı taraf" olarak görüyorum?
Kavga çıkarmak o kadar kolay ki. Bütün geri kalmış, cahil toplumlarda sürekli izliyoruz; bir savaş, suikast, kavga, bölünmüşlük hali. Aksini yapabilecek kadar vatansever miyiz, yoksa onlardan bir arpa boyu ilerde değil miyiz?
Bence mesele bu.