Bugün kimsenin iplemeyeceği yazı
Huyum kurusun, yanlış günlerde ters yazılar yazmaya bayılırım, 'zamanlama sanatını' sevmem. Kimse üstünde durmayacak, kavga gürültü arasında bizim yazı davulcu yellenmesi gibi kaynayıp gidecektir. Ama içimden ve elimden böylesi gelir...
Dersem de inanmayın, bu yazı bugüne cuk oturuyor, anlayan için.
Geçenlerde Atatürk'ün 'hiç bilinmeyen' birtakım fotoğrafları yayınlandı. Daha doğrusu, sayın cumhurbaşkanımız 'köşkten giderayak' Atatürk'ün terekesini toplatmış, birtakım özel eşyasıyla birlikte bu resimleri de kayıt kuyut altına aldırmış.
Özel eşya arasında Atatürk'ün yorganı, daktilo makinesi, kitapları falan da var. (Aaa, Atatürk de, sizin benim gibi, gece yatınca üstüne yorgan çekiyormuş yahu!)
Fotoğraflar, aslında son derece sıradan, siz ya da ben çektirsek aile albümüne girmeye bile değmeyecek çarçur şeyler.
Daha önce de yayınlanmıştı buna benzer bazı görüntüler, Atatürk Florya köşkünün kumsalında, yanında küçük Ülkü... Atatürk sandalda kürek çekiyor... Atatürk, traktöre binmiş, hasat yapıyor... Atatürk, golf pantalonu üzerinde, Orman Çiftliği'ni geziyor...
(Beşinci başkanımız Cevdet Sunay merhum, Atatürk'ün bu kıyafetini pek sever, ordu manevralarını teftişe gittiğinde aynı golf pantalonunu giyer, yani 1967 yılında 1937 yılı gibi pantalon paçalarını çorabının içine sokar, elini de dıştan cepli avcı ceketinden göğsüne daldırırdı... Kafasında da kasket tabii...)
Bu yeni bulunan resimlerden birinde, Atatürk salıncakta sallanıyor... Ve de pek içten gülüyor o güzel mavi gözleriyle... Belli ki çocuk gibi sevinmiş...
Birinde, Fikriye Hanım'la fayton gezisi yapıyor, Büyükada çamlığında herhangi iki sevgili gibi...
Bir diğerinde, kafasında şapkası, Diyarbakır şehrinin surlarını, kale kapısını inceliyor... Başını kaldırmış, yüzünde azıcık şaşkınlık, biraz merak var... Herhangi bir gezgin gibi...
Birinde, gene bir kumsalda, gene Florya olmalı, ayağında espadril, sırtında bornoz... Ama çubuklu bornoz, Gaffur pijaması gibi.
Böyle böyle, toplam 26 bin, evet 26 bin fotoğraf varmış!
Eee, ne var bütün bunlarda, diyeceksiniz.
İnsan var.
Bugün İzmir'de bir profesör, Atatürk'e 'adam' demiş olduğu için yargılanıyor ve dört buçuk yıl hapsi isteniyor.
Sizin de bu fotoğraflara vereceğiniz tepki, 'adam' mı 'cüdam' mı olduğunuzu gösterecektir.
Ankara'da birisi 'Atatürk yakası bağrı açık, saçı dağınık gösterilemez, filmlerde Atatürk'ü canlandıracak oyuncular da özel hayatlarında mazbut olmak zorundadırlar, içki içen, gece hayatı olan sanatçı Atatürk'ü oynayamaz' gibilerden bir laf etmişti de geçenlerde...
Neyse, eskiden Atatürk'ü canlandırmak da yasaktı, çok şükür az da olsa ilerleme kaydettiler.
Atatürkçüler iki 'fraksiyona' ayrılırlar:
Bir, onu putlaştırmaya çalışan bozkır çemişleri... Onlara göre Atatürk üşümez, acıkmaz, yorulmaz. Latife Hanım'dan başkasına da yan bakmaz.
Bunlar, ondan o diye sözederken o'yu da büyük harfle yazan takımdır... Atatürk'ü peygamber, Çankaya'yı Kabe, Anıtkabir'i türbe, Atatürk portresini ikona, Nutuk'u da kutsal kitap olarak görürler.
Bir de bizim gibi Atatürk'ü çok sevenler, düşünceleriyle de 'insanlığıyla' da sevenler vardır, içkisiyle, aşklarıyla, yalnızlığıyla, zaaflarıyla, bu arada elbette yanlışlarıyla da.
Kavganın yalnızca 'şeriatçılarla Kemalistler' arasında olduğunu düşünüyorsunuz. Yanılıyorsunuz.
Bozkır çemişlerinin aslında Atatürk'ü sevmediklerini, ondan yararlanmaya, onu kullanmaya çalıştıklarını da biliniz.
(Akşam)