Bir hikayenin esin kaynağıdır, hikaye de şöyledir;
Torbanın içinde kalmış son sayı yalnızlığında , mürekkebin kurumadan önce son düşündükleriydi , imrendiğim geçici dövmelerdi belki de. Silinmeye mahkum , her yaz başı omuzlarının hemen altında , küreklerinin , ki yelken açmış bir tekneydin. Esmer vücudunda ne renkler gizli. Ölümüm teninin üstünden her geçişinde , yakan senin tuzun ve senle bütünlüğümüzde , ıssız adaya düşmüş adamın , ki cuma yokken henüz takvimlerinde , yanına almayı isteyeceğin üç şeyin üçüncüsü , üçlemelerde , götür beni.
Ateşin yeniden keşfinde , ve cebinde kalmış ıslanmış , artık bir anlam ifade etmeyen paranın güçsüzlüğünde , ve yalnız yıldızlar eşliğinde ve korkmuşken ve ayna olmadığı için ve bakamadığın için küreklerine ; olduğumu bilerek sev beni. Ordayım , hemen üstünde. Ağustos böceklerinin sesleri arasında duy beni. Tenin denize her değdiğinde , benden eksilenleri denizin aldığının bilincinde ve dalgalarla renklerimin sahile gelmişliklerinde bul beni. Döv beni hayatımda her kez ve hep kaybetmişliklerimde ve hep esrikliklerimde ve hep ifadesizliklerimde ve belki yalnız olmamı istediğin biçemde ki belki şiirlerde sopanın ucuyla kumsallara yazdığın , ve kaybolmuşluklarımda , teknolojinin son mucizesi telefonsuzluklarda ve sonsuzluklarda tenimin tenine değdiği , ya döv beni ya öldür beni kesenin , lifin baskısında...